Günümüzde Afrika usulü kırmızı sırlı seramik günümüz toplumunda büyük önem kazanmış bir konudur. Birkaç yıldır Afrika usulü kırmızı sırlı seramik siyaset, kültür, ekonomi veya teknoloji gibi farklı alanlarda bir tartışma ve düşünce kaynağı olmuştur. Afrika usulü kırmızı sırlı seramik, uzmanların ve akademisyenlerin yanı sıra bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen sıradan insanların da ilgisini çekti. Bu makalede, Afrika usulü kırmızı sırlı seramik ile ilgili farklı yönleri ve bakış açılarını keşfederek onun bugünkü etkisini ve alaka düzeyini analiz edeceğiz.
Afrika usulü kırmızı sırlı seramik, bir terra sigillata kategorisidir. MS 1. yüzyılın ortalarından 7. yüzyıla kadar Afrika Proconsularis eyaletinde (günümüz Tunusu) üretilmiştir.
MS 3. yüzyıldan itibaren, Afrika usulü kırmızı sırlı seramikler, Akdeniz boyunca ve Roma Avrupası'nın belli başlı şehirlerinde görülmektedir. Geç Roma döneminde sigillata geleneğinin en yaygın kullanılan temsilcisiydi. Bu tip seramiklerin 5-6. yüzyıllarda Büyük Britanya'ya kadar ihraç edildiği bilinmektedir.[1] MS 5. yüzyıldan itibaren üretimi yavaşlamış ve ticaret hacmi azalmıştır. Bu tip seramiklerin son örnekleri MS 7. yüzyılda Konstantinopolis ve Marsilya gibi büyük şehirlerde bulunurken, 7. yüzyılın sonlarına damgasını vuran ticari bağlantıların kırılması, Afrika usulü kırmızı astarlı seramik endüstrisinin nihai çöküşüne sebep olmuştur.
Bu seramik türünün Avrupa boyunca dağılımı ve yaygınlaşması, Roma'nın Kuzey Afrika eyaletlerinin tarımsal üretkenliği ile yakından ilişkilidir. Keza Kuzey Afrika amforaları da bu tarihlerde benzer bir dağılım göstermektedirler.
Yaklaşık 4. yüzyıldan itibaren, Küçük Asya, Doğu Akdeniz ve Mısır da dahil olmak üzere diğer birçok bölgede bu tip seramiklerin yetkin kopyaları yapılmıştır. Uzun üretim dönemi boyunca, seramik tipinde çok fazla değişiklik ve evrim olduğu açıktır. Hem İtalyan hem de Galya sade formları MS 1. ve 2. yüzyıllarda bu seramik grubunu etkilemişse de, zamanla kendine özgü bir repertuar geliştirmiştir.[2]
Birçoğu rulet veya damga süslemeli çok çeşitli tabaklar ve kaseler ve aplike süslemeli kapalı kulplu sürahi gibi formlar vardı. Merkezde ve geniş ağız kenarlarında kabartma süslemeli büyük dikdörtgen tabaklar, açık bir şekilde, geleneksel dairesel formda olduğu kadar dikdörtgen ve çokgen şekillerde de yapılmış olabilen 4. yüzyıla ait gümüş tepsi ve tabaklardan ilham almıştır.
Afrika usulü kırmızı astarlı seramikler arasında çok çeşitli kaseler, tabaklar ve maşrapalar bulunsa da, bunlardan hepsinde yüzey süslemesi bulunmuyordu.[3] Bunun yerine aplike motifler, kabartma süslemenin gerekli olduğu yerlerde sıklıkla kullanılmış, kurutma ve fırınlama öncesi ayrı ayrı uygulanmıştır. Damgalı motifler de süslemenin tercih edilen bir biçimiydi ve dekoratif motifler yalnızca Akdeniz'in Greko-Romen geleneklerini değil, aynı zamanda damgalar arasında yer alan monogram ve düz haçların işaret ettiği üzere Hristiyanlığın yükselişini de yansıtmaktaydı.
Afrika usulü kırmızı astarlı seramiklerin yüzey dekorasyonu, üretimin ilk üç yüzyılında nadiren kullanılan barbotin motifleri ve tipik bazı aplikelerle rağmen basittir. 4. yüzyıldan itibaren uygulamalı bezeme yaygınlaşır. 5. yüzyılda hayvanlar, haçlar ve insanlar gibi damgalı merkezi motifler daha büyük tabaklarda yayılmaya başlar. Bu gelişimi takiben ve diğer görsel medyadaki gelişmelere paralel olarak, gladyatör sahneleri ve pagan mitolojisine yapılan göndermeler yerini Hristiyan figürlere bırakır.
1972'de John Hayes, 1'den 200'e kadar uzanan ancak 112-120 numaralarının hariç tutulduğu bir tip serisi yayınladı.[4] 1980'de bu listeye bir ek yayınlandı.[5] Hayes, Waage'nin hem Antakya hem de Atina Agorası'ndaki çalışmalarından ve Lamboglia'nın Ventimiglia'daki çalışmalarından yararlandı. Michael Fulford'un, Kartaca'daki Avenue du Président Habib Bourguiba, Salammbo kazılarına ilişkin yayını, Hayes'in çalışmalarını genişletti.[6] Carandini'nin Enciclopedia dell'arte antica classica e orientale'de yayınlanan tipolojisi de ayrıca önemlidir.[7] Michael Mackensen, kuzey Tunus'taki çalışmalarına dayanan sonraki formlar için alternatif bir tipoloji sunmuştur.[8] Michel Bonifay da 2004 yılında yayınladığı eserinde hem kendi gözlemlerini hem de kendisinden önceki çalışmaları toplayarak yayınlamıştır.[9]
Tunus'un merkezindeki bazı büyük üretim merkezleri Sidi Marzouk Tounsi, Henchir el-Guellal (Djilma),[10] ve Henchir es-Srira'dır.[11]