Bugünlerde Deli Dumrul (oyun) herkesin dilinde olan ve günümüz toplumunda büyük önem kazanmış bir konudur. Deli Dumrul (oyun), ortaya çıkışından günümüze kadar ilgi ve tartışma konusu olmuş, konuyla ilgili çok sayıda fikir ve görüş üretmiştir. Bu makalede, Deli Dumrul (oyun) ile ilgili tüm yönleri derinlemesine inceleyeceğiz, etkilerini, yansımalarını ve olası çözümlerini analiz edeceğiz. Eleştirel ve objektif bir bakış açısıyla bu konuya farklı açılardan yaklaşarak, konunun günlük hayatımızdaki önemine ve etkisine ışık tutacağız. Aşağıdaki satırlarda, Deli Dumrul (oyun)'in büyüleyici dünyasına dalacağız, onun farklı alanlardaki etkisini ve bizi çevreleyen gerçekliği şekillendirmedeki rolünü keşfedeceğiz.
Deli Dumrul, oyun yazarı Güngör Dilmen'in 1979'da Dede Korkut hikâyelerinden birisi olan Deli Dumrul'dan yola çıkarak yazdığı bir tiyatro oyunudur.
İki bölüm ve 9 sahneden oluşan eserde Dede Korkut'un Deli Dumrul hikâyesi Türkiye'nin politik ve toplumsal sorunlarına işaret ederek uyarlanmıştır.
Eser, ilk olarak 1979-1980 sezonunda İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda Can Gürzap yönetmenliğinde sahnelendi ve Muhsin Ertuğrul Oyun Ödülü'nü aldı. 1982'de yazarın “Akad'ın Yayı” adlı oyunu bile birlikte yayımlandı.
Dumrul, 1000 yıl önce Anadolu'da kurumuş bir çay üstüne kurduğu tahta köprüden insanları zorla geçirerek kazanç sağlayan ve bu yüzden adı deliye çıkmış bir zorbadır. Amacı, hem gücünü kanıtlama, hem de “delilerin ayrıcalıklı ve halkın gözünde ermiş katında oldukları bir ülkeye tepki”'dir.[1] Yörede gücü elinde bulunduran Canguzoğulları'na kafa tutan Deli Dumrul; bilge kişi Dede Korkut'un Canguzoğlu'yla nişanlı torunu Elif ile köprü başında tanışır. Elif, insanları mutlak iyiler ve mutlak kötüler diye kategorize etmeyen, her türlü insani değere eleştirel yaklaşan ve Dumrul'un özündeki iyiliği de kavrayan biridir.[2] Dumrul, ona aşık olur. Aşkı için Dede Korkut'a bile karşı gelerek Elif'le evlenir. Dede Korkut, Deli Dumrul'u değiştirir, haksızlıklarla savaşan bir kişiye dönüşmesini sağlar.
Günün birinde Deli Dumrul ölmüş genç bir delikanlının başında ağıt yakan kadınları görünce, bunun haksızlık olduğunu düşünerek Azrail'den hesap sorar. Bu, Tanrı'yı kızdırır. Azrail tam onun canını alacakken; Dumrul, Tanrı'dan af diler. Tanrı, kendi canı yerine can bulursa onu affedeceğini söyler. Dumrul, sırayla yardımcısı Kırk Yiğit'ten, babasından ve annesinden can ister. Hiçbiri, ona canını vermez.
Deli Dumrul, bu süreçte önce kendi hayatını sonra da ölümünü kabullenip Azrail'in haksızlık yapmadığını anlar; bencilliğinden kurtulur. Eşi Elif'le vedalaşmaya gittiğinde Elif, ona canını vermek ister ve bundan sonra Tanrı, Dumrul'u karşılıksız bağışlar.