Günümüzde Dilbilim dünyanın her yerindeki insanların dikkatini çeken bir konudur. Toplum üzerindeki etkisinden popüler kültürdeki önemine kadar Dilbilim'in araştırmaya ve tartışmaya değer bir konu olduğu kanıtlandı. Geniş erişim alanı ve önemli etkisi ile Dilbilim'in sayısız tartışma ve sohbette ilgi odağı olması şaşırtıcı değil. Bu yazıda Dilbilim'in önemini ve dünyamızı farkına bile varmayabileceğimiz şekillerde nasıl şekillendirdiğini inceleyeceğiz. Zengin geçmişinden geleceğe etkilerine kadar Dilbilim'in yakın gelecekte de pek çok kişinin ilgisini çekmeye devam edeceğine şüphe yok.
Dilbilim |
---|
dizisinin bir parçası |
Dilbilim,[1][2][3] dil bilimi,[4] lengüistik ya da lisaniyat; dilleri dilbilgisi, söz dizimi (sentaks), ses bilgisi (fonetik), ses bilimi (fonoloji), biçimbilim (morfoloji) ve edimbilim (pragmatik) gibi çeşitli yönlerden yapısal, anlamsal ve bildirişimin çıkış bağlamını temel alarak sözlerin gönderimlerini ve iletişimde dilin yaptırım gücünü inceleyen bilim dalıdır.[5]
Genel dilbilim (ya da kuramsal dilbilim), dillerin yapılarını (dilbilgisi) ve anlamlarını (anlambilimi) inceler. Dilbilgisinin incelenmesi, biçimbilimi (kelimelerin oluşumu ve değişimi) ve sözdizimi (sözlerin kelime öbeği veya cümle oluşturmak için bir araya getirilmesi ile ilgili kurallar) kapsar. Dili sesler aracılığıyla ifade etmek için kullanılan sistem olan sesbilim de dilbilimin bir alt dalıdır. Dilbilim, genelgeçer dil niteliklerini bulmak ve gelişimleri ile kökenlerini açıklamak için dilleri karşılaştırır (karşılaştırmalı dilbilim) ve dillerin tarihleri üzerinde araştırma yapar (tarihî dilbilim). Sesbilim, dilbilimin bir dalı olarak, seslerin üretilişi, hareketi ve algılanışını inceler. Sosyal bir bilim olan dilbilim ile doğa bilimlerinden fiziğin ilişkilendirilebileceği bir nokta, sesbilimdir. Uygulamalı dilbilim, dilbilimsel teorileri, yabancı dil öğretimi, konuşma terapisi, çeviri ve konuşma bozukluğu gibi alanlarda uygulamaya geçirir.
Antik Çağ'ın başlarında Hindistan'da dinî metinlerin yorumlanması ve Yunanistan'da filolojiye hazırlık gibi farklı amaçlardan dolayı dille ilgilenilmiştir. Dilbilim tarihi, Antik Çağ başlarındaki halinden, çok sayıda alt alana sahip modern ve bağımsız bir bilim olan günümüz dilbilimine kadarki süreyi kapsar. Bu süreç içerisinde; son zamanlarda gerçekleşen özellikle 19. yüzyılda Hint-Avrupa dil ailesinin tespit edilmesi, 20. yüzyılda Ferdinand de Saussure tarafından yapısalcılığın kurulması ve 20. yüzyılın ortalarından bu yana Noam Chomsky sayesinde üretici dilbilgisinin geliştirilmesi en önemli dilbilimsel gelişmeler arasında sayılabilir.
Modern dilbilim olarak da bilinen dilbilim, insan dilini farklı yaklaşım biçimlerinde araştıran ve birçok bilim alanından yararlanan bir bilimdir. Dili bir sistem olarak gören dilbilimsel araştırmaların genel içeriği; dilin ögeleri, dilin birimleri ve bunların anlamlarıdır. Dilbilim; dilin oluşumu, kökeni ve tarihi gelişimiyle; dilin yazılı ve sözlü iletişimdeki çok yönlü kullanımıyla; dilin algılanması, öğrenilmesi ve telaffuzuyla, ayrıca olası ortaya çıkabilecek dil bozukluklarıyla ilgilenir.
Dilbilim terimi ilk kez 19. yüzyılda kullanılmıştır. Bu terim dil incelemelerindeki yeni bir yaklaşımı geleneksel filolojiden ayırmak için ele alınmıştır. Filoloji öncelikle dilin yazılı metinlere yansıyan tarihsel gelişimiyle ilgilenir. Çalışma alanı kültür ve edebiyattır. Dilbilim de yazılı metinlerle ve dilin zaman içindeki değişimiyle ilgilenmekle birlikte, konuşulan dillere öncelik tanır, dilin belli bir tarihsel andaki yapısını çözümler.
Cenevreli dilbilimci ve göstergebilimci Ferdinand de Saussure (1857–1913) "dil" kavramına ilişkin köklü ve uzun süredir dilbilimi etkileyen bir görüşe sahiptir. Bunun nedeni biçimsel yapı olarak dil – Saussure bunu langue (yapı/sistem) olarak adlandırır – ve somut kullanılan dil arasında – bunu da parole (söz) olarak adlandırır – yapmış olduğu ayrımdır. Langue, bir dil topluluğuna ait konuşmacının kafasında mevcut olan teorik, anlaşmalı bir sistemdir. Parole ise özel zamanlarda konuşmacılar tarafından güncellenmiş dildir. Bunun yanında dilsel ögeler her kullanım durumuna göre farklı bir anlam kazanabilir. Bu sebeple parole dilin içeriği, langue ise dilin biçimi olarak ayrılır.
De Saussure, dilde iki yönlülük fikrini ortaya atan ilk kişi değildir. Daha önce Hermann Paul de aynı şekilde Dil Tarihi Prensipleri kitabında bunu ifade etmiştir. Paul kitabında bir kelimenin normal anlamından, yani alışılagelmiş kendi anlamından bir de nedensel anlamından, yani her bir dilin olasılıklarından kaynaklanabilecek anlamlarından söz etmektedir. Hem tarihçi ve dilbilimci olan Paul, hem de yapısalcı Saussure nedensel, başka bir deyişle durumsal olarak ortaya çıkan dilin normal anlamı, yani "langue"a ait teorik dil sistemini etkilediğini ve böylece değişikliklerin meydana gelebileceğini ve bunun da dil değişimlerine açıklık getirdiğini tespit etmişlerdir.
Dille ilgili bu ikilemli görüş üretici dilbilgisi modelinde ve özellikle de Noam Chomsky (1928) tarafından kurulan dönüşümsel dilbilgisinde ortaya koyulmuştur. Chomsky'nin modelinin farkı, Paul'unki gibi tek tek kelimeler ya da Saussure'ünki gibi dilsel sistemi esas almamasındadır. Chomsky daha çok biyolojik nedenlerle ilgilenir ve "dil yetisi" (linguistic competence) ve "dil edimi" (linguistic performance) ayrımını ön plana çıkarır. Dil yetisi, özel bir dil sistemine sahip olabilmek için ana dil edinimi (language acquisition) sürecinde kazanılmış yeteneklerdir. Bu yeteneklerin edinimini biyolojik faktörler belirler. Küçük çocukların dil gelişimi esnasında her bir dile göre ayrılan temel, dilsel parametreler doğuştandır. Bir konuşmacının dil yetisi, bir insanın dil edinimi sonrasında sahip olabileceği ideal bir dil sistemidir. Dil edimi ise konuşma sürecindeyken dilin hatalarla dolu somut kullanımını betimler. Böylece Saussure'ün söz (parole) kavramıyla hemen hemen özdeştir. Dil (langue), sabit bir model ve kurallar sistemi olarak görülür. Dil yetisi ise sınırlı sayıda kurallar ve dilsel ögelere yer verip daha çok sınırsız dil ifadelerinin oluşmasına izin verdiği için dinamik bir model olarak anlaşılır. Bu yönden dil yetisi ve dil birbirinden ayrılır (ama uygulamada bir dilde kurallar doğrultusunda oluşan bütün kelime birleşimleri aynı ölçüde ifade edilmez; aksine belli kelimeler aynı zamanda başka belli kelimelerle karşılanır. Bu bütünce dilbilime bağlı bir durumdur).
Chomsky, bunu yaklaşık yirmi yıl sonra 1965'te oluşturduğu bir modelle değiştirmiştir. Dilde bulunan hatalardan dolayı konuşulan dil biyolojik olan dilsel yapıların incelenmesine uygun değildir. Bu duruma bağlı olarak Chomsky dil yetisini sırf zihinsel ve büyük ölçüde bilinçsizce oluşturulan yapı olarak görür ve iç dilden (I-language) söz eder. Bu da iç dil sınırlarına girmeyen durumları içeren biçimsel dili (e-language) oluşturur. Bir başka deyişle, sadece bir anda gerçekleşen konuşma değil, bir konuşucu topluluğu içinde üzerinde uzlaşı olan bir dilin ayrıntılı özellikleri söz konusudur. Bundan dolayı bir dilin bir lehçesi, dil yetisinin ya da dilin bir bölümü olarak değil de biçimsel dilin üst başlığının bir bölümü olarak görülür. Doğal bir dilin sadece biyolojik olan nedenlerle gelişen alt sistemiyle ilgili değildir. Aksine doğuştan olan dil özelliklerine bağlı olmayan değişken dil alışkanlıklarını gösteren bir sistemdir. Genel dilbilimde, dil sistemi ve dil kullanımının ayrılmış modelini aşacak az sayıda araştırma vardır. Bütünce dilbilim bu konuyu ele alır. Bütünce dilbilim, kullanılan dilin temsili malzeme bütünü yardımıyla bir dil sisteminin (Almanca, İngilizce gibi) yapısal özelliklerini (sözdizim gibi) ve alt sistemlerini (Almanca söz konusu ise, Avusturya Almancası ve İsviçre Almancası gibi) araştırır. Aynı zamanda bütünce dilbilim, belli gruplara ait metinlerin (belli bir sosyal gruba özgü dil, siyasi metinler ve gazete metinleri gibi) özelliklerini, kullanımdaki dilin özellikleri ve dil kullanımı nedenleri gibi dil materyallerini saptar (doğuştan olan dilbilgisine ilişkin araştırmalara da önemli katkılar sağlayan, çocukların erken yaşlardaki dil edinimine ilişkin gözlemler, kaydedilen çocuk dili materyalleri ve veri tabanları aracılığı ile yapılır).
Dil kavramının farklı şekillerde yorumlanmasından ve dilin çok farklı yönlerinin incelenmesinden dolayı dilbilim için herhangi bir bilim dalına aittir demek mümkün değildir. Linguistik; dilsel sistemin bilimi, çoğu kişi tarafından da gösterge biliminin bir alt alanı ya da göstergelerin bilimi olarak görülmektedir. Bu yüzden linguistik, yapısal bilimler ya da formal bilim grubuna dâhil edilir.
Ancak kişisel dil edinimi ve dil kullanımı psikolojik ya da klinik bir durum olarak değerlendirildiğinde dilbilimin bu alt alanı doğa bilimleri grubunda sayılabilir. Dil, toplumsal ve kültürel bir kavram olarak incelendiğinde ise kültürbilim ya da ruhbilim kategorisinde değerlendirilebilir. Dilbilimin sosyal bilimlere ait budun dilbilimi, siyaset dilbilimi ya da toplum dilbilimi gibi alt alanları da vardır.
Yapı yönünden, bugüne kadar yapılmış dil incelemelerinde dil, öğelerine ayrılarak analiz edilir. Birbirinden ayrılan bu öğelerin türleri ve işlevleri tespit edilir. Dilin varsayılan durumu olarak ses dili kabul edilir. Ayrı seslerden oluşan her ses sırası, sesbilim düzleminde işlevsel öğeler olan ses ve hece öğelerini oluşturur. Bunun üst düzleminde (biçim bilgisinde) bu parçalar, biçimbirimleri ve kelimeleri oluştururlar. Bunun da üstündeki düzlemde, dilsel bir ifadenin temel birimi olan ve belli sözdizimsel kurallara göre oluşturulan cümle vardır.
Bir cümlenin (tümcenin) öğeleri farklı açılardan belirlenebilir. Parçaların (temel cümle, yancümle) yanı sıra cümle içerisinde az ya da çok sayıda olabilen kapsamlı kelime bileşimleri de cümle kurucu birimler olarak belirlenebilir. Dönüşümlük dilbilgisiyle birlikte "cümle" kavramı yeniden tanımlanmıştır. Böylece kökleri bir isim ya da bir fiil gibi belirli kelime türlerinden oluşan ve diğer öğelere (bağlı kelimelere) bağlı olan, birbirini tamamlayan cümle öğeleri tanımlanır. Bu tür cümleler genelde bir cümle içinde bütünüyle değiştirilerek görülebilir. Bu yaklaşım, olumsuz cümleler gibi soyut yapıdaki cümlelerin tanımlanmasına da izin verir. Cümlelerin biçimlenişinin, çok sayıda cümlelerin karşılıklı etkileşimine bağlı olduğu yönündeki görüş benimsenene kadar, cümle uzun yıllar en üst dilbilimsel analiz düzlemi olarak görülmekteydi. Cümle üstündeki analiz düzleminde, metin vardır. Metinler belirli biçimde yapılandırılabilir. Metinler tipolojik olarak sınıflandırılır. Bu sınıflandırma, metin işlevlerine veya belirli metin türlerine (yapısalcı sınıflandırma) aittir. Analiz yapılan en üst düzlemde, bir süredir, birden fazla metinden oluşan bir topluluğun topluluktaki metinleri etkileyişi ve şekillendirişi dikkate alınarak yapılan analiz vardır. Dilbilimle ilişki içindeki diğer bilimlerde de kullanılan "söylem" kavramı bu analiz düzleminde ele alınmaktadır. "Söylem" kavramı ile bir konuşmadan başlayıp bir konuşmacı topluluğundaki herkesin yaptığı konuşmaların tamamının bir bütün içinde incelenmesine kadar geniş bir kapsama ulaşılabilir.
Dil, insanların kullandığı en önemli ve en etkili iletişim aracı olarak görülmektedir. Buna bağlı olarak dilin her bir işlevini esas alan birçok model vardır. Bu en köklü modellerden biri Karl Bühler'e ait olan Organon Modeli'dir. Diğer taraftan dili, yeteneğe yatkın biçimde bir biyolojik nesne olarak gören Noam Chomsky Okulu için dilin iletişimsel işlevi ikinci plandadır ve araştırmalarının öncelikli içeriği değildir.[6] Dil sisteminin parçalarının (sesler, kelimeler, farklı işlevsel birimler) tanımlanması, işlevleri ve anlamları, ayrıca onların bir araya gelme örnekleri ve olasılıkları (ses birleşimleri, ifadeler, cümleler, metinler) genel dilbilimin görev alanıdır. Farklı dil bilgisi modellerinin ifade edilmesi de genel dilbilimin görevlerindendir. Bu bakımdan istenilen evrensel dilbilgisi araştırmaları; yani bütün dillerde ortak olan biyolojik, belirlenmiş, temel dilbilgisel bir yapı büyük önem kazanmıştır. Genel dilbilim ve diğerleri genel dil teorilerinin ifade edilmesiyle de ilgilenir.
Bilimsel alanların adlandırılmasında farklılıklar yaşanmasına ilaveten dilbilimin kendisi de birbirlerini sınırlayan alt alanlara kesin bir şekilde ayrılmada sorun yaşamaktadır. Bilhassa bütün bilimsel alanların birbirlerinden yararlanan alanlar olma özelliğinden ileri gelen böyle bir sınıflandırma genellikle tartışmalıdır. Karşılaştırmalı dilbilim ya da tarihi dilbilim, genel dilbilim ve uygulamalı dilbilim; birçok araştırma; bu üç büyük dilbilimsel uzmanlık alanının hali hazırdaki sınırlandırılmasını ya yapay ya da uygunsuz bulmaktadır. Tek tek araştırma alanlarının hangi alana ait olduğu konusunda kısmen farklı sınıflandırmalarla karşılaşılabilir. Bu nedenle örneğin sosyal dilbilimin genel dilbilimin bir bölümü mü yoksa uygulamalı dilbilimin bir bölümü mü olduğu konusunda genel bir yargı söz konusu değildir.
Ayrı ayrı dilleri hem dilbilimsel, hem de edebiyatbilimsel ve kültürbilimsel açıdan inceleyen filoloji (betikbilim), modern dilbilimin bir bölümü olarak değerlendirilmez. Aksine filoloji, dili ve tarihi gelişimini yazılı belgelerden inceleyen, kendine özgü bir bilim dalıdır. Türkiye'de üniversite yapılanmalarında bu iki bilim dalı farklı bölümler altında ifade edilmektedir. Dilbilim bölümü ile dil ve edebiyat (Türk dili ve edebiyatı, Alman dili ve edebiyatı, Japon dili ve edebiyatı vs.) bölümleri adı altında eğitim verilmektedir. Dilbilimsel alt alanların aşağıdaki sınıflandırılmaları konusunda büyük ölçüde fikir birliği sağlanmıştır.
Dilbilimin hangi hiyerarşi içinde alt dallara ayrılacağı hususunda ve bu alt dalların adlarının ne olacağı hususunda sorun yaşanmaktadır. Bunun bir sebebi, bütün bilim dallarının birbirleriyle şöyle ya da böyle bir etkileşim içerisinde olmalarıdır. Birçok araştırma dilbilimin şu üç alt dala ayrılmasını yapay ya da uygunsuz bulmaktadır; genel dilbilim, tarihi dilbilim, uygulamalı dilbilim. Tek tek alt dalların birbirlerine karşı hiyerarşik sınıflandırmasında farklı görüşlere rastlanabilir, örneğin sosyal dilbilimin genel dilbilimin bir bölümü mü yoksa uygulamalı dilbilimin bir bölümü mü olduğu konusunda genel bir yargı yoktur. Ayrı ayrı dilleri hem dilbilimsel hem de edebiyatbilimsel ve kültürbilimsel açıdan inceleyen filoloji (betikbilim), modern dilbilimin bir alt dalı olarak değerlendirilmez. Aksine filoloji, dili ve onun tarihi gelişimini yazılı belgelerden yola çıkarak inceleyen, kendine özgü, dilbilimden ayrı bir bilim dalıdır.
Dilbilim genel olarak üç alt dala ayrılır. Genel dilbilim ve uygulamalı dilbilim, dilbilimin iki alt dalı iken, üçüncü olarak karşılaştırmalı dilbilimin mi yoksa tarihsel dilbilimin mi dilbilimin bir alt dalı olduğu hususunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Hem içerik olarak hem de yöntem olarak farklı parçalardan oluşan ve diğer bilimlerin çoğuyla bağlantılı olan çok sayıda kapsamlı veya küçük dilbilim dalları ortaya çıkmıştır. Dillerin karşılaştırılmasıyla ilgilenen bütün bu alanlar bir araştırma kurumunun (çoğunlukla bir üniversitenin) görüş ve yönelimlerine göre genel dilbilimini tamamlayıcı bilim dalları olarak işlev görür.
Genel dilbilim (ya da kuramsal dilbilgisi), dilbilimin temel alanlarından biridir. Uygulamalı dilbilim ve tarihi dilbilim, genel dilbilimi sınırlandırır. Bu iki alan ile genel dilbilim arasındaki sınır sıkça farklı şekilde çizilmektedir. Bu yüzden, bazen uygulamalı dilbilim ve tarihi dilbilimin parçası sayılan hususlar, bazı görüşlerde genel dilbilimin içinde kabul edilebilir. Genel dilbilim öncelikle doğal bir sistem olarak insan diliyle ilgilenir, temel olarak da tek tek dillerle değil de, dilin genel özellikleri ve işleviyle uğraşır. Genel dilbilim, dilbilimin teorik temelleriyle, mesela dil ve dil kullanımı için bütün bireylerde aynı olan biyolojik ve psikolojik, yani bilişsel koşullarla (dil edinimi, dilsel açıdan olası sorunlu durumlar, dil üretiminde sinirlerle ilgili süreç, dilin biyolojik kökeni gibi) ilgilenen bir alan olarak tanımlanabilir. İnsan dilinin yapısı bakımından soyut modelinin çıkarılması, genel dil dışı ortak yönlerin tanımlanması ve açıklanması ile dil kullanımının genel özellikleri de genel dilbilimin inceleme alanı içerisindedir. Genel dilbilim ayrıca konuşulan dilin sosyal, sosyodemografik ve kültürel nedenlere (siyasi ve toplumsal kurumlarda kullanılan dil, cinsiyete özgü dil kullanımı, gençlere özgü dil, yaşlılıktaki dil kullanımı, kültürel koşul ve durumlara bağlı dil kullanımı gibi) bağlı ortak nitelikleriyle ilgilinen bir bilim dalı olarak da görülebilir. Dilin biyolojik kökeni ve dil ile dil kullanımının biyolojik esaslarının araştırılması da genel dilbilime dâhil edilebilir. Zaman zaman genel dilbilimin alt alanı olarak teorik dilbilim (teori linguistik) de sayılmaktadır.
Genel dilbilimin birçok alt dalı vardır. Bunlar:
Dilbilgisel özellikleri yardımıyla her bir dilin ya da dil grubunun betimsel araştırmalarının yapılması da genel dilbilim alanına dâhildir. Ayrıca; aşağıda sıralanan araştırma alanları da genel dilbilim alanı içerisine girmektedir. Genel dilbilim, şu araştırma alanları ile etkileşim içindedir:
Uygulamalı dilbilim, genel dilbilimin bir alanıdır, dil öğrenimi araştırmaları, dil betimlemesi (sözlük bilgisi), ayrıca dilbilimsel görüş altında doğa bilimleri, kültür bilimi, bilgi bilimi, hukuk ve ruhbilimdeki sorunlarla disiplinlerarası olarak ilgilenmektedir. Diğer alanlardaki dille ilgili problemlerin çözümlenmesinde dilbilimsel teori, metot ve bilgilerin kullanımı da bu alanın konusunu oluşturmaktadır. Araştırma nesnesi olarak dille ilgili çok farklı görüşler ile farklı yaklaşımlar ve dilbilimin başka bilimlerden yararlanma özelliğinden dolayı genel dilbilim ve uygulamalı dilbilim arasında genel belirlenmiş bir sınırlama yoktur. "Uygulamalı dilbilim" kavramı altında ne anlaşıldığı tam olarak net değildir. Bir taraftan (dilsel sistemin teorik yapısının, gramer modelinin ve benzeri şeylerin tersine) gerçek uygulamalı dilleri araştıran bir alt alan olarak anlaşılırken diğer taraftan uygulama sonunda elde edilen araştırma sonuçlarının kullanılmasıyla ilgili bir alt alan olarak anlaşılmaktadır. Genel/teorik ve uygulamalı dilbilim arasındaki bu özel durum sorun yaratmaktadır.
Dil ailelerini açıkça göstermek ve bir veya birden çok dilin gelişim sürecini ve sesbilim, biçimbilim, sözdizim, anlambilim ve anlatım bilgisindeki değişiklikleri göstermek amacıyla dilleri artsüremli olarak karşılaştırır. Ayrıca dildeki değişmelerle her bakımdan ilgilenir. Genel dilbilim ve tarihi dilbilim arasında kısmen belirgin olmayan sınırlandırmalar oluşmuştur. Genel dilbilim zaman içerisinde oluşan dilsel değişikliklerin genel prensiplerini, kurallarını ve yasal durumlarını betimleyen bir uzmanlık alanı olarak anlaşılabilir. Genelde tarihsel dilbilime ait sayılan alanlar genel dilbilimin de alanları olarak görülebilir. Tarihsel dilbilimin alt alanları:
Karşılaştırmalı dilbilim (veya tarihsel-karşılaştırmalı dilbilim) her bir dilin karşılaştırılmasıyla ilgilenen disiplinlere yönelik bir üst kavramdır. Mesela bütün dillerde ortak olan dil yapısının nitelikleri gibi bütün doğal dillerde bulunan özellikler karşılaştırmalı dilbilimin araştırma konusudur. Karşılaştırmalı dilbilimin araştırma alanları şunlardır:
Karşılaştırmalı dilbilim art ve eş zamanlı (diyakronik ve senkronik) araştırma yöntemlerine göre farklı dallara ayrılabilir. Genel karşılaştırmalı alanlar, genel dilbilimin ve tarihsel dilbilimin karşılaştırmalı alanlarına da dahil olarak görülebilir. Karşılaştırmalı dilbilim, genel dilbilimin yanında bağımsız dilbilimsel bir ana disiplin olarak anlaşılabilir. Ayrıca bu alanlarda ortak dilsel özelliklerin tanımlanması sadece teorik değildir; bu tanımlama var olan her bir dil araştırması esas alınarak yapılır. Bu sebepten dolayı bu alanlar genel dilbilime ait alanlar olarak görülmez:
Dilbilimsel araştırma sonuçlarının kullanımını içeren ve tıp, bilişim, didaktik gibi diğer bilimsel uzmanlık alanlarıyla bağlantılı olan bu dilbilimsel disiplinler uygulamalı dilbilim adı altında da toplanabilir.
Karşılaştırmalı dilbilim, şu alanlar ile etkileşim içindedir:
Betimsel dilbilim gerçekten kullanılan olguları ortaya koymaya çalışan bir bilim dalıdır. Bu dilbilime karşıt olarak da kuralcı kavramı bir dilde zorunlu olarak ortaya çıkan yeni biçimleri, ülküsel ve donmuş bir örnek uğruna yadsıyan, "bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda iyi kullanım"ı, "güzel kullanım"ı, "yanlış" diye nitelendiren biçimlere karşı savunan, sorunları yanlış-doğru karşıtlığı içinde ele alan geleneksel dil bilgisi ni nitelemek için kullanılan bir terimdir. Betimsel dilbilim ise dil olgularını betimlemeye yönelen, salt gerçekleşmiş ögelerden oluşan bir bütünü ele alarak incelemeye verilen isimdir.
Yukarıda bahsedilen karşıtlıktan dolayı kuralcı odaklı çalışmalar uygulamalı dilbilim olarak anlaşılır ama akademik alanlarda çok az yer alır. Kuralcı çıkarımlarla ilgili olarak çok tartışmalı görüşler yaygındır. Misalen genel olarak, ne ölçüde dil eleştirileri (her dilin dilsel araçlarının ve ifade gücünün eleştirel değerlendirilmesi) dilbilimsel araştırmaların konusu olabilir ya da olmalıdır. Çünkü dil eleştirileri ya kolayca dil kullanımına ilişkin kayda değer kurallarla birlikte anılıyor ya da sıkça toplum eleştirileri olarak da gösterilmektedir. Kuralcı çalışmalar – belirli gelişim normlarına uygun olarak çocuğun dil durumunu belirleyen dil gelişim testleri gibi birkaç istisna durum dışında- akademik araştırma ve eğitimlerde yer almazken aksine daha çok bilimsel ve özel taraflarda yapılır.
Aynı alanlardaki kuralcı ve betimsel çalışmaların karşılaştırılması aşağıdaki tablodaki gibidir:
Kuralcı | Betimsel |
Sözlük Bilgisi İmlă Kılavuzu | Kelimeleri son harflerinden başlayıp tersine giderek alfabetik sırayla dizen Sözlük |
Ruh dilbilimi/ Klinik dilbilim tıbbî dil testleri | Dil gelişimi araştırması |
Toplum dilbilimi Kız-erkek ayrımı yapılmayan dil kullanımı şekli | Cinsiyetlere mahsus dil kullanımı betimlemesi |
Olguların süre içinde geçirdikleri evrim açısından ele alınmaları artzamanlılık, olguların evrim dışında ve süreden bağımsız olarak bir dizge biçiminde ele alınması ise eşzamanlılıktır.
Bu görüşler dilsel olgunun zaman içindeki (artzamanlı) ya da belirli bir zaman dilimindeki (eşzaman) gelişiminin betimlenip betimlenemeyeceğini belirler. Çoğu dilsel olgu tarihi boyutta da değerlendirilebilmesine rağmen, art zamanlı bilimsel araştırmaların konusu olarak belirli bilim alanları akademik modern dilbilimde yer edinmiştir. Mesela, bu yüzden toplum dilbilimsel konular ya da söz dizimsel olgular tarihi açıdan çok az ele alınırlarken, kelimelerin ses ve anlam değişiklikleri ya da bir dilin söz dağarcığındaki değişiklikler çok uzun zamandır tarihi araştırmaların merkezi olarak gösterilmektedir. Artzamanlılık esas alınarak hazırlanan araştırma sorularının kapsamı ve seçimi anlaşılabileceği gibi daha çok mevcut kaynakların varlığına bağlıdır.
Artzamanlı ve eşzamanlı çalışmaların aynı alanlardaki karşılaştırmalarına örnekler aşağıdaki tabloda verilmiştir:
Art zamanlı | Eş zamanlı |
Lehçe Bilim 16.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar alman lehçelerinin sınırlandırılması | 18.yüzyılda alman lehçelerinin sınırlandırılması |
Toplum dilbilimi farklı sosyal kesimlere ait dillerin zamansal olarak karşılaştırılması | 1900'lerde işçi sınıfının dili |
Anlam Bilim Yeniçağda sanat kelimesinin anlam gelişimi | Sanat kelimesinin bugünkü anlam çeşitliliği |
Bu bağlamda ifade biçimi olarak dilin doğabilimsel bir durumdan mı, yoksa toplumbilimsel bir durumdan mı ortaya çıktığı araştırılır. Dile göre; doğabilimisel durum söz konusu olabiliyorsa, ifade biçimi olarak dilin kültürbilimsel ya da filolojik de olması mümkündür. Birçok dilsel olgu hem art zamanlı, hem de eşzamanlı olgu olarak yorumlanabilirken; betimsel ve kuralcı olgu gibi durumlarda bilimsel araştırmaların doğabilimsel ve sosyalbilimsel boyutlarında kesinlikle ikisinden birinin tercih edilmesi gerekir. Olası bakış açılarından birine kesin karar verilmesiyle birlikte belirli bir araştırma yönteminin seçimi gündeme gelir. Ama bütünce dilbilim bir istisna oluşturur. Çünkü ölçme ve sayma yöntemleri hem dilsel bir sistemin nicel araştırmaları için kullanılabilir, hem de dil kullanımının nicel tanımlaması için kullanılabilir.
Aynı alanlardaki doğabilimsel ve toplumbilimsel çalışmaların karşılaştırılması aşağıdaki tablodaki gibidir:
Doğabilimsel | Toplumbilimsel |
Ses Bilgisi belirli seslerin ses bozukluklarındaki telaffuzlarının araştırılması | Farklı konuşmacı tabakalarına ait insanlarda belirli seslerin telaffuzunun araştırılması |
Metin dilbilimi/ Medya dilbilimi medya metinlerinin üslûp biçimi ve sözdizimsel özelliklerinin incelenmesi | Zamansal olaylarla bağlantılı olarak medya metinlerinin biçim ve içeriklerinin araştırılması |
Bütünce dilbilim: Diğer kelimelerle sık kullanımıyla ilişkili olarak kadın kelimesinin belirli metinlerde kullanımı | Sosyal anlamıyla alakalı olarak kadın kelimesinin kullanımı |
Söylem Çözümlemesi ifadesi ilk olarak Zellig Harris'in 1944 yılındaki bir çalışmasında geçer. Ne var ki bu dönemi söylem çözümlemesinin praadigmatik temellerinin atılması için gerekli olan sosyo—kültürel kuramların henüz gelişmediği bir dönemdir. Yaygın anlamda söylem çözümlemesi, 1970'li yıllarda konuşma çözümlemesi çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır ve konuşulan dilin çözümlemesi ile uğraşır. Söylem çözümlemesi, modern dilbilimin bağımsız bir araştırma alanıdır. Ancak metindilbilim ve Söz-Eylem Kuramı ile sıkı bağlantıları vardır. Söylem çözümlemesinin amacı, bir toplumdaki bireylerin iletişim kurarken kullandıkları farklı söz edimlerini araştırmaktır.
Söylem çözümlemesi, "insanlar nasıl konuşur?" konusu üzerinde araştırma yapar, konuşmadaki söz edimlerin yardımıyla karışlıklı sözel eyleme katılanların/konuşucuların (interaktant) nasıl sağlandığını ve nasıl meydana geldiğini tanımlamaya çalışır ve bunların ilkeleri üzerinde yoğunlaşır. Burada yalnızca doğal konuşmalar değil, ses yapılarına göre yazılıp başka bir yazı şekline dönüştürülen yapay durumlar da söz konusudur. Söylem çözümlemesinde, konuşmacının özelliklerine yönelik açıkça söylenip yazılmayan bir anlaşma vardır. Söylem çözümlemesi, katılımcıların aktifliğini sağlar, zamana bağlı yapılardır, birbiriyle ilgili olan yazılardan oluşur. Söylem çözümlemesinin amacı, katılımcıları konuşmanın amacına yöneltir.
Modern dilbilim alanları, bir dilin yazılı açıklamalarında var olan olağan dil olgusunu inceler, bu dil olguları ise bir dildeki imlanın gelişmesi ve sabitleştirilmesine yöneliktir. Birimlerin anlam ayırt edici işlevi ve bu birimlerin dilin seslerle ilgili yapılarıyla olan ilişkileri bakımından belli bir yazı sisteminin birimlerini araştırır. Yazı bilgisi araştırmaları, geçerli yazım kurallarına ve tarihsel metinlerin çözümlenmesi ya da dilbilimsel bilgi işlemi dahil, işleyen sistemdeki yazı düzeneğinin değiştirilmesine hizmet eder. Bir dildeki yazı sisteminde anlam ayırt edici en küçük birimlere grafem ya da graf denir. Graf yazı sistemindeki en küçük birimdir, grafem ise anlam ayırt edici en küçük birimdir. Fonoloji ve fonetik kavramlarına benzer olarak, yazılı dilin sadece duyusal (maddesel) yanının araştırma alanı da Grafetik olarak tanımlanır.
Yazılı dilin işlevsel bir birimi olan grafem; somut, el ile yazılmış ya da tipografik şeklinden, yani graftan bağımsızdır. Bir grafemin kaç graftan -örneğin Almancadaki –sch ("ş" olarak telaffuz edilir), -ch (gırtlak sesi, Türkçedeki "h" grafının söz içindeki telaffuzuna denk gelen graf'tır) ya da –ie (uzun i olarak okunur) gibi iki ya da üç graftan- oluşabileceği grafemik içerisinde tartışmalı bir konudur. Bâzı kuramlara göre, bir grafem birden fazla graftan oluşabilir; bâzı eski kuramlara göre ise /ʃ/ fonemi için –sch grafeminin kullanılması örneğinde olduğu gibi, bir grafem fonemin temsili olarak tanımlanır veya ses dağılımı nedeniyle, yani grafo-birimsel nedenlerden ötürü bir graf dizini bir birim olarak kabul edilir. Ama böyle harf birleşimlerinin birçok grafemin birleşiminden de olacağı görüşü çok yaygındır.