Dört Yüce Gerçek konusu, günlük hayatımızın birçok yönünü etkilediği için bugün büyük önem taşıyor. Bu konuyla ilgili farklı bakış açıları ve görüşler var, bu da konuyu çok tartışılan ve büyük ilgi uyandıran bir konu haline getiriyor. Tarih boyunca Dört Yüce Gerçek, toplum üzerindeki etkisini anlamaya çalışan çok sayıda çalışma ve araştırmaya konu olmuştur. Bu makalede Dört Yüce Gerçek'in farklı yönlerini inceleyeceğiz ve çağdaş dünyadaki önemini analiz edeceğiz. Ekonomiye etkisinden popüler kültüre etkisine kadar Dört Yüce Gerçek dikkatimizi ve üzerinde düşünmeyi hak eden bir konu.
Makale serilerinden |
Budizm |
---|
![]() |
Dört Yüce Gerçek, (Pali: cattāri ariyasāccani, Sanskritçe: catvāri āryasatyāni, चत्वारि आर्यसत्यानि), Gotama Buda’nın aydınlanmaya ulaştıktan sonra öğrettiği ilk öğretidir. Tüm Budist öğretinin temelini oluşturan bir anlayışı ifade eder. Dört Yüce Gerçek öğretisi Pali Derlemesi'nde Samyutta Nikaya yazmaları içerisinde yer almaktadır. Bu dört gerçek şunlardır:
"Dört Yüce Gerçek" en temel Budist öğretilerden biridir; Theravada okulunda dört yüce gerçeğin öğretilmesi için Dhamma Cakka Pavattana Sutta (Dharma Çarkını Döndürme Üstüne Vaaz) kullanılırken, Mahayana ve Vajrayana okullarında Abhisamayalamkara gibi Mahayana metinlerinden yararlanılmıştır. Dolayısıyla yorumlarında küçük farklılıklar bulunsa da, tüm okullar için kritik öneme sahip bir öğretidir.
Pali Derlemesinde yaşamın tüm evrelerinde acıların var olduğu görüşü yer almaktadır:
Doğum acıdır, yaşlanmak acıdır, hastalık acıdır; ölüm acıdır; hoşlanmadığın ile bir araya gelmek acıdır; hoşlandığından uzak kalmak acıdır; istediğine ulaşamamak acıdır; kısaca, beş olgulara bağlanmak acıdır."[1]
Dukkha kelimesinin farklı kaynaklarda “acı”, "ızdırap", "endişe", "rahatsızlık" veya "tatminsizlik" olarak çevrildiğini görürüz. Majjhima Nikaya 149:3 dukkha'nın kısa bir tarifini yapmaktadır:
Kişi arzular tarafından kışkırtılmış, zincire vurulmuş, tutkuyla bağlanmış, zevk arayışına düşmüşse, kişinin bedensel ve zihinsel sıkıntıları artar, kişinin bedensel ve zihinsel acısı artar, kişinin bedensel ve zihinsel ateşi çıkar ve kişi bedensel ve zihinsel ızdırap deneyimler.[2]
Budist okullarının büyük çoğunluğu acıların temelini, cahilliğin oluşturduğunu öne sürerler. Bu anlayış oluşumun ikinci zincirinde yer almaktadır. Cahillik, her şeye körü körüne bağlanarak, gerçeği anlayamama ve yanlış davranışlarda bulunmaktır. Gerçeği anlayamamak, insanın, kendini ve nefsini yanlış bilmesi, evrenin nesnelerden ibaret olduğunu düşünmesidir.
Pali Kanon kaynaklarında Samudaya ile ilgili, acıların sebeplerini; nefret, pisboğazlık ve cahilliğin oluşturduğu görüşü yer almaktadır. En bilindik anlamda genel tanımı ise yeniden doğum isteği, acı veren açgözlülüktür. Kişi kendini birtakım düşüncelerle oyalar:
1.Altı duyunun hazlarına yönelik açlık (kama-tanha)
2.Varoluş isteği (bhava-tanha)
3.Yok olma isteği (vibhava-tanha)
Bu istekler, bağımlılıklar, açgözlülük; farklı durumlardan meydana gelmektedir. Tanha, dukkha'nın oluşumundaki ilk ve tek sebep değildir. Arzular kendiliğinden oluşmaz, onları tetikleyen bir şeyler elbette vardır.
Arzular sadece insanı mutlu eden zenginlik, güç gibi durumları içermez, aynı zamanda inanış, öğreti, anlayış gibi durumları da içermektedir. Buda’ya göre tartışmalar, en küçük birim olan ailede başlar, daha sonra halkın içine, oradan da ülkelere savaş olarak yayılır. Bunun temelindeki tek sebep arzularımıza yenik düşmemizdir.
İsteklerin ve arzuların sona ermesi, acıları da ortadan kaldırır. Ruha acı veren duygulardan arınılmalıdır.
Acıları sona erdirmek mümkündür. Bu da ancak “Sekiz Aşamalı Asil Yol” sayesinde olmaktadır: doğru düşünce, doğru amaç, doğru söz, doğru anlayış, namuslu kazanç, doğru eylem, uyanıklık ve doğru odaklanma.
![]() | Budizm ile ilgili bu madde taslak seviyesindedir. Madde içeriğini genişleterek Vikipedi'ye katkı sağlayabilirsiniz. |