Epistemoloji |
---|
üzerine bir seri |
Ana kavramlar |
Ayrımlar |
Düşünce okulları |
Konular ve görüşler |
Bağlantılı uzmanlık alanları |
Önemli epistemologlar |
Bağlantılı alanlar |
Felsefe |
---|
üzerine bir seri |
Soldan sağa: Platon, Kant, Nietzsche, Buda, Konfüçyüs, İbn-i Rüşd |
DallarGeleneksel
...felsefesi |
Dönemler |
Gelenekler
Bölgelere göre gelenekler |
Literatür |
Filozoflar |
Listeler |
Epistemoloji (Antik Yunanca ἐπιστήμη, epistēmē 'bilgi' ve -loji) ya da bilgi felsefesi, bilgiyle ilgilenen bir felsefe dalıdır. Epistemologlar, bilginin doğası, kaynağı ve kapsamı, epistemolojik gerekçelendirme, inancın rasyonelliğini ve diğer çeşitli konuları incelemektedir. Epistemoloji, felsefenin etik, mantık ve metafizikle birlikte dört ana dalından biri olarak kabul edilir.
Epistemolojideki tartışmalar genel olarak dört ana alanda toplanmıştır:
Epistemoloji, bu ve diğer tartışmalarda "Ne biliyoruz?", "Bir şeyi bildiğimizi söylemek ne anlama gelir?", "Gerekçelendirilmiş inançları gerekçelendirilmiş kılan nedir?" ve "Bildiğimizi nasıl biliyoruz?" gibi soruları cevaplamayı hedefler.
Doğru bilginin ölçütü olarak farklı felsefi yaklaşımlar aklı, deneyleri, gözlemlenebilir olguları, faydayı, sezgileri ya da özleri (fenomen) kabul etmiştir. Ancak yaklaşımlar bunlarla sınırlı değildir.
Sosyal epistemoloji: Bilgi yüklemelerinde bireyler arasındaki ilişkiler ve inançların sosyal bağlamlardaki yerini araştırır.
Formal epistemoloji: Bilgi yüklemelerinde karar, mantık, olasılık ve hesaplanabilirlik gibi kavramların etkisini araştırır.
Metaepistemoloji: Epistemolojinin konusu, yöntemleri ve amaçlarını araştırır. Epistemoloji alanında bilgi edinmek için sorulan soruların ve bu sorulara verilen cevapların gerekliliği ve doğruluğu üzerinde durur.
Evrimsel epistemoloji: İnsanlar ve hayvanlarda, bilginin ve bilişsel mekanizmaların geçirdiği evrimsel süreçleri araştırır.
Uygulamalı epistemoloji: Araştırma sistemlerinin doğru bilgiye erişmede işe yarayıp yaramadığını araştırır.
Doğru bilginin mümkün olmadığını savunan görüşler, duyuların insanı aldatması, bilginin göreceli olması ve her şeye şüpheyle yaklaşılması gerektiği gibi bakış açılarıyla, herkesin doğru kabul edebileceği kesin bilgilere ulaşılamayacağını savunmuşlardır. Antik Yunan’da, zenginlerin çocuklarına para karşılığında eğitim veren sofistler ve şüpheyi bir sistem olarak ortaya koyan septikler, doğru bilginin mümkün olmadığını savunan filozoflar arasında yer almaktadır.
SofizmSofizm, bilgiye ulaşma yolunda temel kaynağın duyular olduğunu ve duyuların verdiği bilgilerin de aldatıcı olduğunu savunmuş, bu nedenle bilginin herkes için farklı olabileceğini öne sürmüştür. Rölativizme öncülük eden sofistler, felsefe tarihi boyunca birçok eleştiriye de maruz kalmıştır.
Başlıca temsilcileri: Protagoras ve Gorgias
SeptisizmSeptisizm, şüpheyi bir sistem haline getirerek, bilgi üzerine doğru-yanlış şeklinde bir ayrım yapmayı reddetmiştir. Hiçbir konuda yargıda bulunulmaması gerektiğini savunan septikler, bu anlayışlarına “epokhe” ismini vermişlerdir.
Başlıca temsilcileri: Pyrrhon ve Timon
Doğru bilginin mümkün olduğunu savunan dogmatizm ise, “bilginin kaynağı nedir” sorusuyla kendi içerisinde birçok farklı görüşe ayrılmaktadır.
RasyonalizmRasyonalizm, bilgiye akıl yoluyla ulaşılabileceğini ve algılarla elde edilen bilgilerin genel-geçer olamayacağını savunmaktadır. Sokrates’in Atina sokaklarında insanlara sorduğu sorularla, doğuştan getirdiklerine inandığı bilgiyi açığa çıkartma çabası, rasyonalizmin tarihteki ilk örneğidir. Platon ise ontolojide idealar ve görüntüler dünyası arasında yaptığı ayrımı temel alarak, idealar dünyasından gelen bilgilerin doğru, görüntüler dünyasında elde edilen bilgilerin ise aldatıcı olduğunu dile getirmiştir. Aristoteles, diğer rasyonalist filozoflardan farklı olarak doğuştan bilgiye değil, doğuştan bilme potansiyeline vurgu yapmıştır. Duyulardan bağımsız, sadece akla dayalı bilginin var olamayacağını savunarak Platon’u eleştirmiştir.
AristotelesFarabi, dine dayalı bir rasyonalizm anlayışı geliştirmiştir. Aristoteles'ten etkilenmiş, aklın hem Tanrı'nın varlığının hem de kendi varlığının bilincinde olduğunu düşünmüştür. René Descartes şüphecilikten yola çıkarak doğuştan gelen bilgi ve duyulardan elde edilen bilgi tanımlarını yapmış, doğuştan gelen bilgilerin apaçık olduğunu dile getirmiştir. Georg Wilhelm Friedrich Hegel ise, doğru bilgiye mantık yoluyla ulaşılabileceğini savunmuş, rasyonalizme bağlı olarak diyalektik kavramını ortaya koymuştur.
Başlıca temsilcileri: Sokrates, Platon, Aristoteles, Farabi, René Descartes ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel
EmpirizmEmpirizm, bilgiye deney yoluyla ulaşılabileceğini ve doğuştan gelen hiçbir bilginin olamayacağını öne sürmektedir. John Locke, İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme'de insan zihnini boş bir levha olarak nitelendirmiş ve bilginin a-posteriori yöntemlerle elde edilebileceğini dile getirmiştir. Deney ve gözlemi merkeze aldığı yaklaşımı içerisinde, birçok kavram geliştirmiştir:
Dış deney ve iç deney: Duyu verilerinden elde edilen bilgiler, dış deneyler olarak tanımlanır. Bu dış deneyler, insan zihninin değerlendirmeleriyle işlenerek iç deneyleri oluşturur.
Yalın tasarım ve karmaşık tasarım: Nesnelerin, duyu verilerine bağlı olarak algılanan renk ve koku gibi özellikleri üzerinden, yalın tasarımlara ulaşılır. Bu yalın tasarımlar, akıl yoluyla birleştirilerek, daha büyük bilgiler olan karmaşık tasarımların temellerini atar.
Birincil nitelikler ve ikincil nitelikler: Birincil nitelikler, nesnelerin oluşabilmesi için zorunlu olan kütle, hacim ve atomik yapı gibi özellikleri ifade eder. İkincil nitelikler ise, duyu verileri ve birincil niteliklerin arasındaki etkileşimlerden oluşmaktadır. Nesneler, ikincil niteliklere doğrudan sahip olmaktan ziyade, algılanma süreçlerinde bu özellikleri taşırlar.
Thomas Aquinas'ın bilginin saf akılsal yöntemlerle elde edilemeyeceği ve aklın asıl görevinin duyu verilerini işlemek olduğu yönündeki görüşleri, İngiliz felsefesinin empirist yaklaşımı üzerinde belirleyici olmuştur. Hristiyan teolojisi ve Aristoteles fiziğinden yararlanarak kozmolojik argümanı geliştirilen filozof, peripatetik aksiyomdan oldukça etkilenmiştir. Roger Bacon'un görüşleri sayesinde temelleri atılan ve Francis Bacon tarafından felsefenin yeni bir alt dalı haline getirilen bilim felsefesi de, deneysel bilgi ve tümevarımsal yöntemin gelişmesini sağlamıştır.
Zihin felsefesinde, empirist filozoflar arasında bazı görüş ayrılıklarının bulunduğu görülmektedir. Aristoteles'in görüşlerini sürdüren Thomas Aquinas, gerçekliğin olduğu gibi algılandığını savunarak doğrudan realizmi benimserken, John Locke ve David Hume gibi İngiliz empiristleri, gerçekliğin algılanmasında bilişsel süreçlerin önemini vurgulayarak dolaylı realizmi tercih etmişlerdir. George Berkeley ise, dolaylı realizmin varsayımlarını daha da ileriye götürerek idealizm ve empirizmi uzlaştırmaya çalışmıştır.
David Hume, John Locke'un tanımlarında yaptığı değişikliklerle, İngiliz felsefesi içerisinde de yeni görüşlerin oluşmasına neden olmuştur. Dış deneyler yerine izlenimler, iç deneyler yerine ise fikirler kavramlarını kullanmıştır. Olaylar arasında tümevarımsal olarak doğrulanabilecek bağlantılar yerine, düzenli olarak birbirlerini takip etme ilişkisi olduğunu düşünmüş ve nedensellik ilkesine şüpheyle yaklaşmıştır.
İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış olan birçok bilim insanı da, deney ve gözlemi öncelikli bilgi kaynakları olarak görmüşlerdir. Aristoteles'in gözlemler üzerinden akıl yürütmeye dayalı olan mantığının, öznenin aktif bir unsur olarak kontrollü deneyler yaptığı tümevarımsal yöntemle değiştirilmesinde rol oynamışlardır. Doğa bilimlerinin sorgulama ve araştırmaya dayalı olmasına dikkat çekmişlerdir. Önceki dönemlerde geliştirilen fizik ve kimya teorilerinin doğruluklarını, doğaya bakarak test etmişlerdir.
İbn-i Heysem, aynalar ve mercekler üzerinde yaptığı deneylerden yola çıkarak büyük bir optik sistemi geliştirmiştir. Isaac Newton'un ışığın yansıması ve renk teorisi üzerine yaptığı çalışmalarda, İbn-i Heysem'in etkilerini görmek mümkündür. Cabir bin Hayyan'ın organik maddeler ve elementler hakkındaki görüşlerini deneyler üzerine inşa etmesi, İbn-i Sina'nın felsefesinde akıl ve deney arasında kurulan ilişki gibi örnekler de, İslam filozofları arasında empirist yaklaşımın gelişmiş olduğunu göstermektedir.
Empirizm ve natüralizm, doğa bilimlerinin yöntemsel gelişimi sürecinde en çok etkilendiği görüşler arasında yer almaktadır. John Locke'un bilginin algılanmasına dair görüşlerinde fizikçi olmasının etkileri görülmektedir. Isaac Newton'un optik ve mekanik çalışmalarının yanı sıra, Charles Darwin'in doğal seçilim süreçlerini incelerken ve evrim teorisini geliştirirken empirizmden etkilendiğini dile getiren kaynaklar da bulunmaktadır.
Bilimsel yöntem üzerine devam eden tartışmalarda, varsayımsal tümdengelimciliğe karşı en güçlü alternatif olarak kabul edilen tümevarımcılık da, empirizmin ortaya koyduğu bilgi anlayışından yararlanmaktadır. Francis Bacon ve Isaac Newton'un bilimin doğası üzerine görüşlerinden etkilenen tümevarımcılık, son halini John Stuart Mill sayesinde almıştır.
Başlıca temsilcileri: İbn-i Heysem, Thomas Aquinas, Francis Bacon, John Locke ve David Hume
John Locke SensüalizmSensüalizm, John Locke ve David Hume gibi İngiliz empiristlerinin dışarıdan elde edilen bilginin zihinde işlendiği görüşüne karşı çıkmaktadır. Duyu organlarının elde ettiği veriler dışında hiçbir bilgi elde edilemeyeceğini savunmakta ve İngiliz empirizmine göre daha duyumcu bir tutum sergilemektedir.
Başlıca temsilcileri: Étienne Bonnot de Condillac
KritisizmKritisizm, bilginin kaynağının hem akıl hem de deney olduğunu söyleyerek rasyonalizm ve empirizmi eleştirmektedir. Immanuel Kant’ın düşüncelerine dayanan bu görüş, bilgileri deney öncesi anlamına gelen a priori ve deney sonrası anlamına gelen a posteriori olarak ayırmaktadır.
Başlıca temsilcileri: Immanuel Kant
Immanuel Kant EntüisyonizmEntüisyonizm, bilginin kaynağının sezgi olduğunu savunmaktadır. Gazzali’nin bilgiye iman yoluyla ulaşılabileceğini savunan “kalp gözü” anlayışı ve Henri Bergson’ın olayların bir bütün olarak değerlendirilmesine dayalı “yaşam atılımı” kavramına dayanmaktadır.
Başlıca temsilcileri: Gazzali ve Henri Bergson
PozitivizmPozitivizm, bilginin kaynağının bilimin konu aldığı olgular olduğunu öne sürmektedir. Auguste Comte’un düşüncelerine dayanan bu görüş, insanlık tarihini üçe ayırarak içerisinde bulunduğumuz dönemi pozitif dönem olarak adlandırmaktadır. Bu dönemde bilgi elde edilen temel kaynağın da doğa yasaları olduğunu savunmaktadır. Bilimle doğrudan ilişkili bir görüştür.
Başlıca temsilcileri: Auguste Comte
Analitik felsefeAnalitik felsefe, bilgiye ulaşmada dil çözümlemelerini ön plana çıkarmaktadır. Ludwig Wittgenstein, Rudolf Carnap ve Hans Reichenbach gibi bilimle yakından ilgilenen filozoflar tarafından, bilimin doğru bir şekilde ifade edilebilmesi için felsefeyi bir araç olarak kullanmak amacıyla geliştirilmiştir. Metafizik gibi sadece düşünceye dayalı felsefe alanlarını eleştirmektedir.
Başlıca temsilcileri: Ludwig Wittgenstein
PragmatizmPragmatizm, bilgiyi pratik değeri ve sağladığı fayda üzerinden değerlendirmektedir. Ezeli ve ebedi bilginin olmadığını, ancak içerisinde bulunulan durumda işe yarayan bilginin doğru kabul edilebileceğini savunmaktadır. William James ve John Dewey’in çalışmaları, bu görüşün temelini oluşturmuştur.
Başlıca temsilcileri: William James ve John Dewey
William James FenomenolojiFenomenoloji, bilgiye fenomenlerin özünün kavranmasıyla ulaşılabileceğini dile getirmektedir. Edmund Husserl’in savunduğu bu görüş, pozitivizmin sadece olgularla bilgiye ulaşılabileceği fikrini eleştirmekte, olgu bilimleri ve öz bilimleri arasında bir ayrım yapmaktadır.
Başlıca temsilcileri: Edmund Husserl
Doğallaştırılmış epistemolojiDoğallaştırılmış epistemoloji, bilginin elde edilmesinde doğal koşulların önemini vurgulamakta ve fiziksel süreçlere dikkat çekmektedir. Willard van Orman Quine, epistemolojiyi deneysel psikolojinin, felsefeyi ise doğa bilimlerinin soyut dalı olarak görmekle birlikte, bilgi üzerine tartışılan problemlerin de bu eksende şekillenmesi gerektiğini savunmuştur. Bilimsel yönteme dayalı bir bakış açısı geliştirmiş, önermelerin bilgi olarak tanımlanabilmesi için gerekçelendirme ve temellendirmenin zorunlu etkenler olmadığını düşünmüştür. Deneyler üzerinden elde edilen ve a-posteriori olarak tanımlanan bilgilerin felsefe üzerinden gerekçelendirilmeye çalışılmasına karşı çıkmıştır. Bunun yerine, geliştirilen teoriler kapsamında bir araya getirilmelerini ve varılan sonuçların gözlemsel verilere göre değerlendirilmesini desteklemiştir.
Rene Descartes'ın öncülüğünde gelişen geleneksel epistemolojiyi terk eden ve epistemoloji tarihi boyunca cevapları aranan birçok soruyu yenileriyle değişten Willard van Orman Quine, internalizm ve eksternalizm arasında devam eden tartışmalarda da eksternalizmin radikal bir versiyonunu savunmuştur. "Gerekçelendirilmiş doğru inanç" biçiminde tanımlanan üç unsurun bir araya gelmesiyle oluştuğu savunulan bilginin, aslında "nedensel süreçlerin girdi-çıktı ilişkisi olarak fiziksel bir varlık olan insanda ortaya çıkan bir fenomen" olarak tanımlanması gerektiğini düşünmüştür.
Deney ve gözlemlerin bir araya getirilmesiyle oluşan veri yığınlarının açıklanması için, birbirine alternatif olarak tanımlanabilecek birçok teorinin kullanılmasının mümkün olduğunu düşünerek ontolojik relativizme de yakınlık göstermiştir. "Deneyciliğin İki Dogması" kitabında, Immanuel Kant'ın analitik-sentetik ayrımına karşı çıkmanın yanı sıra, eleştirmenleri tarafından özdeşleştirildiği mantıksal pozitivizmin de, her anlamlı önermenin duyu tecrübelerine dayandığı yönündeki görüşünü yetersiz bulduğunu açıkça dile getirmiştir.
Willard van Orman Quine, bilim felsefesi ve epistemolojide tartışılan problemlerin felsefe açısından yeterli olduğunu düşünerek, bu alanlardaki yargılarını desteklemek amacıyla ilgilendiği dil felsefesinin de dışında kalan felsefe dallarında çok az sayıda düşünce geliştirmiştir. Bilimsel yöntemin merkezinde yer alan empirizm ve natüralizmin belirli varsayımlarını çalışmalarında bir araya getirmiş, aynı zamanda mantık ve matematik gibi formal bilimler üzerine de ders vermeye devam etmiştir. Hilary Putnam ve Richard Rorty gibi neopragmatist filozoflarla birlikte, analitik felsefe veya dönemi nedeniyle postanalitik felsefe içerisinde değerlendirilmektedir.
Psikolojinin, bilişsel süreçler üzerine yaptığı incelemeler nedeniyle, doğallaştırılmış epistemoloji kendisini bu bilim dalıyla özdeşleştirmiş ve evrimsel psikoloji gibi yeni araştırma alanlarının gelişimini desteklemiştir. Günümüzde evrimci epistemoloji, doğallaştırılmış epistemolojiye bağlı bir görüş olarak varlığını sürdürmektedir.
Başlıca temsilcileri: Willard van Orman Quine
Vikipedi'nin kardeş projelerinden Epistemoloji hakkında daha fazla bilgi edinin | |
Vikisözlük'te tanımlar | |
Vikisöz'de alıntılar | |
Vikikaynak'ta belgeler | |
Vikikitap'ta kitaplar | |
Vikiversite'de eğitim kaynakları | |
Vikiveri'de veri |
Epistemoloji ile ilgili kütüphane kaynakları |
Stanford Felsefe Ansiklopedisi makaleleri
İnternet Felsefe Ansiklopedisi makaleleri
Britannica Ansiklopedisi
Diğer bağlantılar