Bu yazımızda günümüzün büyük önem taşıyan Jansen Planı konusuna değineceğiz. Jansen Planı sosyal, politik, ekonomik veya bilimsel alanda farklı alanlarda büyük ilgi ve tartışmalara yol açan bir konudur. Bu, sonuçlarını ve yansımalarını anlamak için ayrıntılı ve derinlemesine analiz gerektiren karmaşık bir konudur. Jansen Planı, toplum ve insanların günlük yaşamları üzerindeki etkisi nedeniyle son yıllarda önem kazanmıştır. Bu makale, farklı bakış açılarını ve genel olarak toplum için önemini ele alarak Jansen Planı'e kapsamlı bir bakış sunmayı amaçlıyor.
Jansen Planı; 1928 - 1932 yılları arasında Alman mimar Hermann Jansen tarafından Ankara için hazırlanmış olan bir nazım planıdır. Yeni kurulan devletin her alanda diğer illere de örnek olacak modern model kenti olması hedeflenmiştir.
1924-1925 yılları arasında yine Ankara için hazırlanmış başka bir plan olan Lörcher Planı'nın zaman içerisinde öngörülenden hızlı nüfus artışıyla yetersiz kalması üzerine 1927 yılında yeni bir kent planlaması yapılması gerekli görülmüştür. Dönemin Ankara Belediyesi, deneyimli şehir plancıları Hermann Jansen, Joseph Brix ve Leon Jausseley'yi kente davet ederek birer ön rapor almıştır. 1928`de sadece bu üç uzmanın davet edildiği özel bir yarışma düzenlemiş; yarışma sonucunda da Hermann Jansen'in önerdiği plan kabul görmüştür.[1] 23 Temmuz 1932 yılında kabul edilen Jansen Planı'nın uygulanması sırasında Jansen 1939 yılına kadar Ankara ile Berlin arasında gidip gelmiştir.
Açılan yarışmada, Ankara'nın nüfusunun 1977 yılına kadar 300.000'i bulacağı öngörülerek projelerin düzenlenmesi istenmiştir. Fakat Ankara, 1970'li yıllara gelindiğinde nüfusu çoktan 2.000.000'u aşmış olan bir şehirdi. Jansen Planı'yla esas olarak amaçlanan şehirdeki araç ve yaya trafiğinin düzgünce belirlenmiş bir hat üzerinden akması ve kentin genişleme yönünün güneye doğru yönlendirilmesiydi. Ancak günümüzde durum kontrol edildiğinde açıkça görülebilir ki kent hızla batı yönünde gelişip genişlemiştir.
Jansen Planı'nın bir başka kilit noktası ise Ankara Kalesi’nin adeta "kentin tacı" kabul edilerek çevresinin yeşillendirilmesi ve Eski Ankara bölgesinin yeniden düzenlenerek imarlaşma faaliyetlerinin hızlandırılmasıydı. Günümüzde kalenin etrafında neredeyse hiç yeşil alan kalmamış olması ve Eski Ankara diye tabir edilen tarihi şehir bölgesinin hala önemli bir kısmının viran vaziyette olması, Jansen Planı'nın düzgün uygulanamadığını veya zaman içerisinde ciddi bir şekilde içeriğinin talan edildiğinin bir göstergesidir. Ancak kuzeyde Ulus`tan, güneyde Yenişehir`e, doğuda Cebeci`den, batıda Bahçelievler`e uzanan bu planların, kentin şekillenmesine önemli etkileri olmuştur.[2] Ayrıca bu planda; bakanlık binalarının yeni oluşturulacak olan kısımda konumlanması ve Ankara ile Sivas arasında yer alan demiryolu hattının geçtiği bölgenin sanayi bölgesi olarak düzenlemesi düşünülmekteydi. Ana ulaşım arteri olarak da Atatürk Bulvarı önerilmişti.[3]
Ankara'nın o yıllarda küçük bir kasaba olması ve her şeyin sıfırdan planlanacak olması, Jansen’e motorlu taşıtlar için uygun ve geniş caddeler yapabilmesi adına önemli ve büyük bir fırsat vermişti. Jansen bu durumu şu sözlerle açıklamıştır: "Yepyeni bir şehir kuracaksınız, dünyaya yepyeni ve çok güzel bir örnek vereceksiniz… Biliyorsunuz, Avrupa şehirlerinin hemen hepsi motordan önce yapılmıştır. Motor eski nizamları ve anlayışları altüst etti. Ben size şehircilik sanatının son sözlerini getiriyorum.".[4] Jansen; planını hazırlarken şehrin motorlu taşıtlara uygun yollara sahip olmasının yanı sıra yeşil alan açısından da zengin bir kent yaratmayı amaçlamış, Ankara'yı bahçeli evlerden oluşan semtler ve açık alanlara ulaşım imkânı veren bir şehir olarak kurgulamıştır.[4]