Kadınefendi

Bu yazımızda güncel bağlamda büyük önem taşıyan Kadınefendi konusuna değineceğiz. Kadınefendi farklı alanlarda tartışma ve analiz konusu olmuştur ve günümüz toplumunda önemi yadsınamaz. Farklı bakış açıları ve yaklaşımlardan Kadınefendi ilgi ve yansıma yarattı, bu da bizi çalışma ve anlayışını derinleştirmeye davet etti. Bu doğrultuda, bu konu hakkında kapsamlı ve zenginleştirici bir vizyon sağlamak amacıyla Kadınefendi ile ilgili çeşitli yönleri inceleyeceğiz.

Kadınefendi (Osmanlıca: قادینأ فندي), 17. yy başlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu'nda padişahın dört zevcine ya da eşine verilen ünvandı.[1] Bu ünvan 17.yy'ın sonunda resmi kullanıma girdi[2] ve 19.yy ve 20.yy'lara kadar kullanıldı.

İslamiyet öncesi Türk devletlerinde hakanın eşine verilen katun ya da hatun ünvanı, 1703 yılında tahta çıkan III. Ahmed'den itibaren Farsça kökenli hasekinin yerini almış ve Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine kadar kullanılmıştır.

Dereceler ve unvanlar

Kadınefendi ünvanı padişah tarafından eşine tanınan bir unvandı.[3] Padişahların genellikle dört kadını vardı, ancak bu kadınların kim olduğu, içlerinden birinin ölümü, Eski Saray'a çekilmesi[4] ya da boşanması[5] durumunda değişebiliyor ve yeni kadınlar dahil olabiliyordu. Ünvanın önemine göre Başkadın (kıdemli kadın, kıdemli eş), İkinci Kadın (İkinci eş), Üçüncü Kadın (Üçüncü eş), Dördüncü Kadın (Dördüncü eş), vb. olarak sıralanırlardı.[4][6][7][8][9]

Kadınefendiler genellikle devletlü[10] ('şanlı',[11][12]) 'majesteleri'),[13] ismetlü[10] ('erdemli'),[13] iffetlü[14] ('dürüst', 'erdemli'),[15] saadetlü[16] ('müreffeh',[11] 'mutlu'),[12] ve inayetlü[17] ('lütufkâr'),[11] ve kadınefendi[10][18] ("hanımefendileri") sonek ünvanları[18] ve hazretleri ("majesteleri")[19] ünvanlarını taşırlardı.

Osmanlı protokol kurallarına göre kadınefendiler çocuklarına göre değil, evlenme tarihlerine göre sıralanmışlardır.[20] Bu sıraya göre kadınefendiler şu şekilde sıralanırlardı:

Kadınefendi önemli bir ünvan olmasına rağmen, hiçbir zaman Osmanlı döneminde devletler arası protokolde imparatoriçeye denk gelen Valide Sultan'ın kıdeminde olamazdı ve padişahın kendilerinde boşanmaları bu unvanı kaybetmeleri için kafiydi.

Kadınefendi, Osmanlı Devleti'ne özgü bir ünvandı. Kadınefendiler osmanlının ilk dönemlerinde 1 ya da 1 tane olmakla beraber hareketlerinde kısmen özgür kadınlardı. Hatta sancaktaki oğullarını ziyarete bile gidiyorlardı. Bunda padişahın eşi olmadan önce hür kadınlar olmalarının büyük etkisi vardı. Fakat Osmanlı'nın büyüme döneminde kadınefendilerin bey soyundan olan özgür kadınlardan seçilmesi adeti çeşitli sebeplerle bir kenara bırakılıp, genişleyen toprakların, çevre topraklar üzerindeki hakimiyetin de etkisiyle buralardan getirilen köle kadınlar arasından seçilmeleri teamülü baş göstermiştir. III. Mehmed döneminden itibaren ise payitahttaki sarayda düzenli olarak yaşamaya başlamışlardır. Kadınefendiler kendi içlerinde iki gruba ayrılırdı. Birinci grupta padişahın nikâhlı kadınları yer alırdı ve sayıları dört ile sınırlıydı. İkinci grup kadınefendiler ise padişah ile nikâhlanmayan ama ondan çocukları olan kadınlardı. Bunların sayıları da en fazla sekiz olmuştur.

Kadınefendiler padişah müsaade etmedikçe konuşmazlar ve padişahın huzurunda adaplı davranırlardı. Padişah kadınefendilere ‘’kadınım’’ derdi. Kadınefendiler de birbirlerine ‘’yoldaşım’' derlerdi. Saraydaki alt statülerde cariyeler kadınefendilerin eteklerini öpmek istediklerinde nezaketen kadınefendiler buna izin vermezlerdi.

Kadınefendiler iyi bir eğitimden geçmiş, kültürlü, okuryazar ve hatta musiki ile ilgilenen seçkin kişilerdi. Kadınefendilerin giydikleri kıyafetler de hanedana mensup sultanların giydiği kıyafetler gibi gösterişli ve şık idi. Elbiselerin düğmeleri elmastandı ve yaka kısımları kürklüydü. Baş ve omuzlarına da şal örterlerdi.

Bir Kadınefendi diğer bir kadınefendiyle herhangi bir hususta görüşmek istediğinde bir aracı yollamaktadır. Diğer kadınefendi müsait ise haber yollatıp ziyaretine izin vermektedir. Ayrıca herhangi bir kişi kadınefendiyi ziyarete geldiğinde, kadınefendinin müsaadesi olmadan iskemlelere oturamazdı. Kadınefendiler her dönemde birbirleri ile iyi geçinmiyordu. Mesela Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mahidevran Hatun baş kadınefendi iken Hürrem Sultan'ın saraya gelip yükselmesi ile Hürrem Sultan baş Kadınefendi olmuş, Mahidevran Hatun bunu kabullenmeyince kavga bile etmişlerdi.

Kadınefendiliğe yükselen cariyeye baş kadın samur kürk ile süsleyip padişaha el etek öpmeye gönderirdi. Başlarına da hotoz adı verilen başlık takarlardı. Gözlerine sürme çekerler, değerli taşlardan yapılmış küfeler de takarlardı. Yeni kadınefendiye yeni bir daire verilirdi. Hizmetine de cariyeler verilmekteydi.

II. Mahmud döneminden itibaren kadınefendiler maaşa bağlanmışlardı.

Durum ve mevki

Kadınefendiler gedikliler arasından seçilirdi.[21] Harem içinde kendilerine ait daireleri[4] ya da bazen izole köşkleri[19] vardı. Ondokuzuncu yüzyılda sarayın ikinci katında, biri Boğaz'a bakan ve salon, diğeri ise saray bahçelerine bakan ve yatak odası olarak hizmet veren iki odaları vardı.[22] Kendi, özel hizmetkarları vardı.[23] Her kadınefendinin kendi 'gece nöbeti' (nöbet gecesi) vardı.[24] Bazen padişahla yemeğe davet edilirdi ve Osmanlı hanedanının ilk yıllarında bu olduğunda ayrı bir masada otururlardı.[24] Padişahlar bir kadınefendiyi hastaysa veya çocuğu varsa ziyarete gelirlerdi.[24]

Kadınefendilerin, padişaha başka bir meskenine kadar eşlik etmek dışında dışarıdan ziyaretçi kabul etmelerine veya saraydan ayrılmalarına izin verilmezdi.[25] Topkapı Sarayı'ndan çıkıp başka bir yere gittiklerinde görülmemeleri için azami özen gösterildi. Güneş doğmadan saraydan ayrılırlar, perdeli arabalarla saray arazisinde gezdirilir ve şallara bürünürlerdi.[26] Protokole göre imparatorluk arabalarından oluşan uzun bir hat oluşturulurdu.[26] Yalı Köşkü'nden kayıklarla yola çıkarlar ve kapalı yerlerde otururlardı. Konvoyun tamamı diğer tekneler tarafından yakından korunurdu.[27] Kadınefendiler isterlerse Cuma camii alayına katılmalarına izin verilirdi.[28]

Her kadınefendi derecesine göre devletten maaş alırdı. 18. yüzyılda yaşlı kadınefendilere 10 kese yani 5.000 kuruş verilirken diğer kadınefendilere derecelerine göre harçlık verilirdi.[29] 19. yüzyılda bu 20.000 kuruştu.[30] Kadınefendiler de haremdeki diğer kadınlarla aynı miras hukukuna tabiydi. Ancak genellikle şeref yerlerine gömülürlerdi.[31] Ondokuzuncu yüzyılda bir kadınefendi cesedin serilmesi ve kefene sarılması Topkapı Sarayı'nda yapılırdı. Üzerlerine serilen örtüler ve kuşaklar oradaydı. Kadınefendilere iki kuşak verildi.[32]

Valide sultan ölmüşse harem üzerindeki yetkisi, hükümdar tarafından ömür boyu atanan kıdemli kadın makamına devredilirdi.[8]

Bir kadınefendinin ölümü üzerine, seviyesinin altındaki her kadınefendi bir basamak yükselirdi.[18] Kadınefendilerin aşağısındaki ikballer, ancak içlerinden birinin ölmesi,[33] veya boşanması[5] durumunda kadınefendilerin yerini alabiliyorlardı. Kadınefendilerin arasında boşluk olduğunda kıdemli ikbal kadınefendi statüsüne yükseltilirdi.[34] Padişahın vefatı üzerine, onun çocuk doğurmayan veya çocuk doğurup ölen kadınefendilerinden herhangi birisi, bir devlet adamıyla evlendirilirdi. Diğerleri Eski Saray'a çekilirdi.[27]

Kaynakça

  1. ^ Peirce 1993, s. 312 n. 73.
  2. ^ Peirce 1993, ss. 118, 312 n. 73.
  3. ^ Saz, Leylâ (1994). The Imperial Harem of the Sultans: Daily Life at the Çırağan Palace During the 19th Century : Memoirs of Leyla (Saz) Hanımefendi. Peva Publications. s. 31. ISBN 978-975-7239-00-0. 
  4. ^ a b c Davis 1986, s. 1.
  5. ^ a b Tuğlacı, Pars (1985). Türkiyeʼde kadın, Volume 3. Cem Yayınevi. s. 165. 
  6. ^ Peirce 1993, s. 108.
  7. ^ Argit 2020, s. 42.
  8. ^ a b Brookes 2010, s. 5.
  9. ^ Sancar 2007, s. 102.
  10. ^ a b c Karateke, Hakan T. (2004). Padişahım çok yaşa!:Osmanlı devletinin son yüz yılında merasimler. Kitap Yayınevi. s. 223. ISBN 978-9-758-70461-3. 
  11. ^ a b c Minkov, Anton (1 Ocak 2004). Conversion to Islam in the Balkans:Kisve Bahas ̧petitions and Ottoman Social Life, 1670-1730. BRILL. ss. 132, 177. ISBN 978-9-004-13576-5. 
  12. ^ a b Archivum Ottomanicum. Mouton. 1997. s. 142. 
  13. ^ a b Şerifoğlu, Ömer Faruk (2004). Abdülmecid Efendi, Ottoman Prince and Painter. YKY. s. 60. ISBN 978-9-750-80883-8. 
  14. ^ Kal'a, Ahmet (1997). İstanbul su külliyâtı: İstanbul şer'iyye sicilleri : Mâ-i Lezîz defterleri 6 (1806-1813). İstanbul Araştırmaları Merkezi. s. 149. ISBN 978-9-758-21592-8. 
  15. ^ Karateke, Hakan T. (2007). An Ottoman protocol register:containing ceremonies from 1736 to 1808, BEO Sadaret defterleri 350 in the Prime Ministry Ottoman State Archives, Istanbul. Ottoman Bank Archive and Research Centre. s. 192. ISBN 978-9-944-73102-7. 
  16. ^ Tarih vesikaları, Volume 3, Issues 13-15. Maarif Vekâleti, Türk Kültür Eserleri Bürosu. 1944. s. 35. 
  17. ^ XIII. Türk Tarih Kongresi:Ankara, 4-8 Ekim 1999. 3. cilt, II. kısım, Volumes 2-3. Türk Tarih Kurumu Basımevi. 2002. s. 1076. ISBN 978-9-751-61594-7. 
  18. ^ a b c Brookes 2010, s. 231.
  19. ^ a b The Contemporary Review, Volume 70. A. Strahan. 1896. s. 791. 
  20. ^ Öztuna, Yılmaz, "Devletler ve Hanedanlar" Cilt:2, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara (1996), s.924
  21. ^ Argit 2020, s. 48.
  22. ^ Sancar 2007, s. 120.
  23. ^ Peirce 1993, ss. 130, 135.
  24. ^ a b c Davis 1986, s. 2.
  25. ^ Davis 1986, s. 3.
  26. ^ a b Sancar 2007, s. 121.
  27. ^ a b Davis 1986, s. 4.
  28. ^ Brookes 2010, s. 176.
  29. ^ Davis 1986, s. 8.
  30. ^ Davis 1986, s. 26 n. 57.
  31. ^ Davis 1986, s. 9.
  32. ^ Brookes 2010, s. 169.
  33. ^ The Ottoman Empire in the Reign of Süleyman the Magnificent, Volume 1. Historical Research Foundation, Istanbul Research Center. 1988. s. 33. ISBN 978-9-751-70064-3. 
  34. ^ Sancar 2007, s. 115.