Bugünkü yazımızda Makam-ı İbrahim hakkında konuşacağız. Makam-ı İbrahim son zamanlarda toplumda büyük ilgi uyandıran bir konu. İster günümüzle olan ilgisi, ister günlük hayata olan etkisi, ister tarihsel önemi nedeniyle pek çok kişi için bir referans noktası haline geldi. Makam-ı İbrahim ortaya çıkışından bu yana her türlü düşünceyi oluşturmuş ve çok sayıda çalışma ve araştırmaya konu olmuştur. Bu makalede Makam-ı İbrahim'in farklı yönlerini keşfedeceğiz, sonuçlarını analiz edeceğiz ve günümüz toplumundaki önemini tartışacağız. Hiç şüphesiz Makam-ı İbrahim kimseyi kayıtsız bırakmayacak, çok şey öğrenilebilecek bir konu.
Makam-ı İbrahim veya İbrahim Makamı[1] (Arapça: مَقَام إِبْرَاهِيْم), İbrahim, İsmail ve onların Kâbe'yi inşa etmeleriyle ilişkilendirilen Mescid-i Haram'da bulunan küçük kare bir taştır. İslami geleneğe göre taşın üzerindeki iz İbrahim'in ayak izidir.[2][3] Makam-ı İbrahim, Kâbe'nin çevresindeki tavafın yapıldığı metaf denilen alanda genişletme ve rahatlatma çalışmalarının ardından alandaki altı yapıdan günümüze ulaşan tek yapıdır.[4]
Genel kabul gören anlatıya göre Makam-ı İbrahim, Kâbe'nin inşası sırasında İbrahim peygamberin iskele olarak kullandığı bir taştır.[1] Taş, kare şeklinde olup 40 cm genişliğinde ve 20 cm yüksekliğindedir.[4] Makam, 20 yüzyılın ortalarına kadar maksure adı verilen bir yapı ile çevriliydi. Yapının üzeri her yıl değiştirilen süslü ve işlemeli bir örtü olan sitare ile kaplıydı.[5] Kral Faysal döneminde bu yapı kaldırılarak günümüzdeki altıgen şeklindeki altın renkli camekânlı yapı ile değiştirilmiştir.[1]
Kur'an'da Makam-ı İbrahim'den Bakara 2/125 ve Âl-i İmrân 3/97 olmak üzere iki ayette söz edilmiştir.[1]
2/125: Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.[6]
3/97: Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)[7]