Günümüz dünyasında Paleogenetik, toplumun çeşitli alanlarında giderek daha fazla önem kazanan bir konu haline geldi. Politikadan bilime, kültüre ve teknolojiye kadar Paleogenetik, hem uzmanlar hem de vatandaşlar arasında büyük ilgi ve tartışma yarattı. İster tarihi bir şahsiyet, ister bilimsel bir keşif, ister kültürel bir olgu olsun, Paleogenetik dünya çapında milyonlarca insanın dikkatini çekmiştir. Bu yazımızda Paleogenetik etrafında var olan farklı yaklaşımları ve bakış açılarını detaylı bir şekilde inceleyip günlük hayatımıza etkisini inceleyeceğiz.
Paleogenetik, eski organizmaların kalıntılarından korunmuş genetik materyalin incelenmesi yoluyla geçmişin incelenmesidir.[1][2] Emile Zuckerkandl ve Linus Pauling, 1963'te, DNA'nın dizilenmesinden çok önce, geçmiş organizmaların polipeptit dizilerinin olası yeniden inşasına atıfta bulunarak bu terimi ortaya attılar.[3] Soyu tükenmiş bir canlının müze örneğinden izole edilen antik DNA'nın ilk dizisi, 1984 yılında Allan Wilson liderliğindeki bir ekip tarafından yayınlandı.[4]
Paleogenetikçiler gerçek organizmaları yeniden yaratmazlar, ancak çeşitli analitik yöntemler kullanarak eski DNA dizilerini bir araya getirirler.[5] Fosiller, "soyu tükenmiş türlerin ve evrimsel olayların tek doğrudan tanıklarıdır"[6] ve bu fosillerde DNA bulunması, bu türler hakkında, tüm fizyolojileri ve anatomileri hakkında çok daha fazla bilgi vermektedir.
Bugüne kadarki en eski DNA dizisi, Şubat 2021'de bir milyon yıldan uzun süredir donmuş bir Sibirya mamutunun dişinden rapor edildi.[7][8]