Bugünkü yazımızda son zamanlarda tartışma ve tartışma konusu olan Sputnik Krizi konusuna değinmek istiyoruz. Sputnik Krizi, çok sayıda insanı hayatlarının farklı yönlerinde etkilediğinden günümüz toplumunda büyük önem taşıyan bir konudur. Bu makale boyunca Sputnik Krizi ile ilgili farklı yönleri inceleyeceğiz ve okuyucunun bu konunun günümüzdeki önemini ve etkisini daha iyi anlamasını sağlayacak ayrıntılı ve analitik bir vizyon sunacağız. Farklı bakış açılarını ve argümanları keşfederek, Sputnik Krizi'e geniş ve eksiksiz bir bakış sunmayı, böylece bu çok alakalı konuyla ilgili bilginin zenginleşmesine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.
Sputnik Krizi, 4 Ekim 1957´de Sovyetler Birliği´nin uzaya fırlattığı Sputnik yapay uydusunun ardından ABD ve SSCB arasında yaşanan kriz. Uzay Yarışı bu krizle başlamıştır.[1]
1950´lerin başında hem ABD hem de SSCB uzaya ilk uyduyu fırlatmak için birbirleriyle bir yarış içine girmişlerdi.İki devletin başarısız denemelerinin ardından hiç beklenmedik bir zamanda SSCB, bir basketbol topu büyüklüğünde 85 kg ağırlığındaki Sputnik 1 uydusunun yörüngeye oturtulduğunu açıkladı. Bu ABD için tam bir şoktu. Bu olay hem uzay teknolojisinde yarışında geride kalmak demekti hem de daha önemlisi, bu denemeyi başaran Sovyetlerin nükleer bir silahı ABD üzerine gönderebileceği paranoyası tüm Amerikalıların aklına girmişti. Bunun hemen ardından, ABD bir dizi fırlatma daha denedi ancak hiçbirinde başarıya ulaşamadı. Sovyetler, 3 Kasım 1957´de bu kez uzaya giden ilk canlı olan Layka adlı köpeği taşıyan Sputnik 2 uydusunu da başarıyla fırlattı. Bu, Uzay Çağı´nı açma yarışını Sovyetlerin kazandığı anlamına geliyordu.[2]