Yay (silah)

Bu yazımızda hem uzmanların hem de meraklıların ilgisini çeken Yay (silah)'in büyüleyici dünyasına değineceğiz. Yay (silah), popüler kültür ve tarih de dahil olmak üzere siyasetten bilime kadar çeşitli alanlarda ilgi uyandıran bir konudur. Yıllar boyunca Yay (silah) tartışma ve analiz konusu olmuştur ve önemi ve alaka düzeyi artmaya devam etmiştir. Bu makalede Yay (silah)'in farklı yönlerine dalacağız, toplum üzerindeki etkisini ve zaman içindeki gelişimini inceleyeceğiz.

Yay

Yay, kirişi kol kuvvetiyle gerilip salıverildiğinde oku kontrollü bir şekilde çok uzaklardaki hedefe saplayabilen bir savaş, av ve okçuluk sporu aletidir. Kavs veya kabza da denir.

Tarihi

Yaydan önce ok ve mızrak elle, daha sonra da atlatl ile atılırdı. Bilinen en eski oklar son Buzul Çağı ertesi Üst Paleolitik ve Orta Taş Çağı dönemlerinde ortaya çıkmış ve Avustralya ve okyanus adaları dışında bütün dünyaya yayılmıştır.[1]

En eski ok veya mızrak ucu Güney Afrika kıyılarında bulunmuş ve 71000 yıl öncesinden kalmadır. Fakat bunlar atlatl ile atılan ucu taş temrenli mızrak ya da sivri çubuklar olabilir.[2]

Olası en eski yay buluntusu 17500-18000 yıl öncesinden kalmadır ve Almanya'nın Mannheim-Vogelstang bölgesinde bulunmuştur.

Azilian adı verilen kültüre ait ok temrenleri İsviçre'deki Grotte du Bichon adlı mağarada avcının kemikleri yanında, biri avlanmış ayının üçüncü kaburga kemiğine saplı halde bulunmuş ve 13500 yıl öncesinden kalma olduğu tespit edilmiştir.[3] Kenya'nın Turkana bölgesi Nataruk buluntu yerinde bir iskeletin kafatası ve göğüs kafesi içinde ok uçları bulunması ucu taş temrenli aletlerin 10000 yıl önce kullanıldığını düşündürmektedir.[4]

En eski yekpare tahta yay karaağaçtan yapılmış Holmegaard yayı Danimarka'da MÖ 9000'den kalma olarak bulunmuştur. Aynı yerde MÖ 8000'den kalma birçok başka yay da bulunmuştur.[5] Yüksek verimli kopyaları yapılmaktadır.

16. yüzyılda barutlu silahların yaygınlaşmasına kadar ok ve yay önemli bir avlanma ve savaş aletiydi. Ok ve yayın örgütlü ordu savaşlarında kullanımı Avrupa'da 17. yüzyılda bitti, fakat doğuda ve yeni dünyada av ve kabile savaşlarında 19. yüzyıla kadar kullanıldı. Kanada'nın kuzeyinde yay 20. yüzyıl sonuna kadar Ren geyiği avında örneğin Igloolik'te kullanılıyordu.[6]

Yay yakın zamanda Sahra güneyi Afrika'da kabile savaş silahı olarak kullanılmıştır. Buna bir örnek 2009 da Kenya'da Kisii ve Kalenjin halkları arasındaki 4 ölü ile sonuçlanan çatışmada belgelenmiştir.[7][8]

İşlevi

Yayın kas kuvvetini oka en iyi verebilmesi için belli parametreler önemlidir.

  • Yayın ok takıp çekildiğinde eller arasında ne kadar uzaklık olduğu hem çekenin kol uzunluğuna, hem çeken elin kirişi nasıl tuttuğuna, hem de yayın sertliği esnekliği ile çekenin kas kuvveti dengesine bağlıdır. Yayda depolanan enerji bu aşamada en yüksek durumdadır.
  • Havada yalpalayan ok hem enerji israf eder hem de ucu hedeften şaşabilir. Okun yalpalamadan uçması kirişin salıverildiği noktadan kabza merkezine giden çizginin (kirişin yayla çekildiği okun kirişle itelendiği yönün) okun eksen çizgisi (okun gideceği yön) ile olan açısı mümkün olduğunca az olmasına bağlıdır. Okun kendi esnekliği ve ok bedeninin hedefe uçarken temren yivleri ve telek yönleri etkisiyle kendi ekseni etrafında dönme hızı da yalpalamayı etkiler.
  • Yayın tüm enerjisi oka aktarılmaz, bir kısmı çile ve yay kollarının geri hareketine harcanır. Okun çıkış hızı bunlara harcanan enerjinin en aza indirgenmesine de bağlıdır.

Çeşitleri

Yapı bakımından

Yaylar kirişle kasılmadan önceki yani kullanılmaz haldeki duruşlarına göre isimlendirilir.

  • Rekörv (İng. Recurve): kiriş gerili değilken kabzanın okçuya en yakın, kolların ve uçların daha ileri büküldüğü tip.
  • Refleks (İng. Reflex): kiriş gerili değilken sadece uçların ileri büküldüğü tip.
  • Dekürv (İng. Decurve): her yanı okçu tarafında olan, kirişi normalde gergin olmayan bu yüzden devamlı kiriş takılı bulundurulabilen tip.
  • Defleks (İng. Deflex): kolları okçu tarafına bükük olan yay; Normalde daha az gergin olan ve tabii ki daha az enerji depolayabilen yay tipi.
  • Yassı kollu: Kolların bükülme yönünde daha ince olduğu, Amerikan yerlilerince kullanılan tipi.
  • Piramit tipi: kollarının uçları ortaya yakın kısımlarından daha dar bu yüzden geri harekete daha az enerji harcayan tip.
  • Sökülebilir / parça (İng. Takedown): Parçalara ayrılıp katlanabilen daha seyahate uygun olan yaylar.
Yekpare uzun yay

Gelenek bakımından

  • Yekpare tahtadan yapılan uzun yaylar genellikle hareketsizken atmaya müsait olduklarından savunma ve siper savaşında, bekleme yeri avcılığında kullanılır, Batı Avrupa'da çok yaygındılar ve genellikle porsuk ağacından yapılırlardı. Güney Amerika ve Afrika yerlileri de bu tip yay kullanırlardı. Malzeme olarak esnek, ısıtılınca verildiği şekli soğuduğunda koruyan ve budaksız, lifleri en uzunundan yöresel bir ağacın kuru gövdesi yarılarak elde edilen parçalar kullanılır.
  • Asya'da popüler olan geleneksel yaylar at üzerinde kullanıma uygun kısa, hafif, birçok malzemeyi birbirine yapıştırarak daha uzun yaylarla aynı özelliklere ulaşabilen kompozit, katınç, bileşik ya da mürekkep yaylardılar. Kirişe bakan tarafa sıkıştırmaya dayanıklı malzeme olan boynuz şeritler, hedefe bakan tarafa esnemeye daha dayanıklı kas uzantısı sinir lifleri yapıştırılır, ikisi arasında esnek, ısıtılınca verilen şekli soğuduğunda koruyan ve budaksız, lifleri en uzunundan yöresel birkaç tahta parça iskeleti oluşturacak şekilde yapıştırılır. Tutkal olarak deriden, sinirden veya balığın hava kesesinden 65-70 derece sıcak suda eriterek yapılan tutkal kullanılır. Çile ipekten yapılır. Çilenin alternatifi kiriştir ve büküle büküle kurutulmuş küçükbaş hayvan bağırsağından yapılır. Kirişin ve tutkalın ıslandığında kuvvetlerini kaybetmesi kurak iç kısımlarda pek sorun olmasa da, yay at derisi ile kaplanır kiriş yerine çile kullanılır.
  • Japon yayı, bambu ağacı şeritlerini değişik yönlerde birbirine yapıştırarak yapılsa da esasında bir yekpare malzeme yayıdır ve uzundur. Hareketsiz yavaş kullanıma müsaittir. Alt yanı kısadır, bu yüzden diz üstünde de kullanılabilir.
  • Zamanla yayda birçok gelişmeler kaydedilmiştir.
    • Araplar kirişe dar bir halka asarak arkasında çilenin girdiği gez yani kertik yerine sivri bir uç olan bu yüzden çilesinde benzer halkalar olmayan düşmanın kullanamayacağı ok yöntemini geliştirdiler.
    • Koreliler elle kabza arasına yerleştirilen ve Türkçede navek adıyla anılan[9] bir oluk sayesinde daha hızla daha uzağa atılabilen ve elinde navek olmayan düşmanın geri atamayacağı kısa ok yöntemini geliştirdiler.
    • Çin'de bunun daha gelişmiş şekli MÖ 500 gibi oluğa kabza ve yay monte edip, kirişi tetiklenebilir mekanik bir düzenle tutabilen ve germe işleminin kuvvetli bacak kaslarıyla veya germe dişlisi döndüren kol(lar) çevrilerek kolayca ve önceden yapılabildiği tatar yayı veya kurmalı yay oldu. Seri üretilen tatar yayları ile silahlanan ordular Çin'in birleştirilmesinde ve genişlemesinde büyük rol oynadılar.
    • metal veya sentetik malzeme yaylar ve tutkallar kullanarak daha uzağa daha kuvvetlice atabilen, kendisi daha hafif ve daha rutubete dayanıklı olan modern kompozit yaylar geliştirildi.
    • Makaralı yayın kam denilen makaralarından biri
      En son gelişme Makaralı yaydır. Kiriş, karşı kollar uçlarındaki makaralardan dolaştırılarak iki yanda da mekanik avantaj oluşturulur, yani elin çekebildiği yay kuvveti katlanır, karşılığında kuvvet uygulama mesafesi de katlanır. Bu avantajlar yayı gerer iken iki yandaki sert yayların kısa ve güçlü hareketlerini, çeken elin iki misli kolay ve o kadar uzun hareketine, yay boşalırken de sert yayların kısa ve güçlü hareketlerini, ok için iki misli uzun süreli bir ivmelenme hareketine dönüştürür. Bu da elin yayı daha rahat gerebilmesini, okun da daha fazla ivme kazanıp, daha kuvvetle, daha uzaktaki bir hedefe saplanabilmesini sağlar. Makaralı yayın bir fazladan tasarım yenilik katkısı olarak, çilenin üzerinde dolanıp geldiği makaraların tam dairevi yapılmayıp, örneğin yumurtanın dikey kesitine benzer oval yapılmasının da, ayrıca çok faydalı bazı etkileri vardır:
      1. Yayı germenin erken kısmı, ip "yumurtanın (bisiklet vites dişlilerinden ortalardakileri gibi) kavislice dibini" dolanırken gibidir. Yani epeyce bir kuvvet gerektirir, enerjinin büyük bir bölümü yayda bu evrede depolanır.
      2. Yayı germenin sona yakın kısmı, "yumurtanın (bisiklet vites dişlilerinden yavaş vites amaçlı en genişi gibi) az kavisli yanını" dolanırken gibidir, yani çeken kolu zorlamaz, az kuvvet gerektirir.
      3. Son, yani nişan alınacak yerden sonraki kısmı, "yumurtanın (bisiklet vites dişlilerinden en küçüğü gibi) dar kavisli sivri ucunu" dolanırken gibidir, yani çeken kolda acı kuvvet gerektirir, "dur/duvar" sinyali verir. Okçu böylece kolay bölge sonunun nerede olduğunu hisseder, "duvarın dibinde" yayın kuvvetinin %10 veya %20'si kadar kuvvetle tutarak çok daha rahat bir şekilde nişan alabilir.
        • Bu, yayın tutarlı bir son gerginlikle çekilebileceği, yani her seferinde yayda aynı miktarda enerjinin depolanacağı, okun yaydan çıkış hızının her seferinde aynı olacağı, nereye gidebileceği hakkındaki tecrübelerimizin her seferinde geçerli olacağı demektir.
        • Bu, daha uzun süre, zorlanıp el titremeden nişan alabilmek, bu yüzden hedefe daha güvenli isabet ettirebilmek demektir.
        • Bu, ayrıca yayı çeken kol yorulmadan uzun süre tutabileceği, bu sayede göstergeleri kontrol edecek vakit olacağı için, yay üzerine türlü hafif teknik edevatın takılabileceği, bunların okçuya yardım edebileceği anlamına gelir.

Türk yayı

Türk yayı (kurulmamış), sadağı, yatağan

Türk yayı Asya kompozit yay geleneğinin zirve örneklerindendir. İslâmiyet'in ilk zamanlarında Arap oklarının mesafesi bugünkü ölçülerle 500 metreyi geçmiyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nda ise ok 845.5 metreye kadar fırlatılmıştır ve bu rekor hala kırılamamaktadır. Dar mekanda, at veya diz üzerindeyken kullanılabilecek kadar küçük, çok uzaktan vurabilecek, zırhlı hedefi delip öbür tarafta yalman verecek (dışarı çıkabilecek) kadar kuvvetlidir.

Yapım malzemeleri

Türk yayında kullanılan malzemeler çile tarafında (karın tarafında) manda boynuzundan kesilip şekil verilen şeritler iki şeritin yay ortasındaki kabzada birleştiği noktada küçük beyaz bir kemik, ortada ısıtılıp bükülmüş akçaağaç veya kızılcık ağacı tahtası ve hedef tarafında büyükbaş hayvanın arka ayağının toynak yakınındaki veya omurga sinirlerinden dövülüp didiklenerek ayrıştırılan kollajen lifleridir. Bu üç katman mersin balığının yüzme kesesinden elde edilen tutkal at kılından bir fırça ile sürülerek birbirine yay boyunca yapıştırılır. Sonra yay bir yıl gibi uzun bir süre kurutulur. Tam kurumuş haliyle yayın uçları birbirine değecek kadar hedef yönüne (sırt tarafına) büküktür. Yay ısıtılıp itinayla son şekli verilir.

Kullanımı

Çilenin oku, ok boyu (yani kabza kenarına doğru) değil de kabza ortasına doğru itelemesi yüzünden okun yaydan yalpalayarak çıkışının başlangıç evreleri

Yay çile takılı olmadan muhafaza edilir, sadece gerektiğinde kasılır (tirkeş/kiriş/çile takılır), kullanım ertesi fazla bekletmeden yasılır (tirkeş/kiriş/çile çıkartılır). Yay çile ya da kirişlerini sağ elle kuvvetli çekip düzenli bırakabilmek için kemankeşler başparmaklarına zihgir denilen oval bir halka (okçu yüzüğü) takarlardı. Yay'ın kabzası sol elle tutulur, ok yayın dış (sağ) yüzüne dayanır, kertiğiyle tutturulduğu ipek çile, (sağ) başparmak üzerindeki zihgir ile çekilir, başparmak işaret parmağıyla desteklenir, gözden çok zihnen nişan alınır, "ya hak!" diyerek çile salıverilir, ok yollanır. Solaklar zihgiri sol baş parmağa takar, oku da yayın sol yüzüne dayarlar.

Bu yöntem birçok faydalı etkiye olanak verir:
  1. okun sağ elle, sağdaki sadaktan, yayın sağ yanına, yani kolay ve hızlı yerleştirilebilmesine,
  2. başparmağın çileyi yayın ok tarafına salıvermesiyle yaydan çıkışta oluşan ok yalpalanmalarının en aza indirgenmesine,
  3. okun işaret ile orta parmak arasında her durumda yön değiştirmeden ve düşmeden tutulabilmesine,
  4. çileye tek başına maruz kalan başparmak derisinin zihgirle korunarak zedelenmemesine,
  5. ayni omuz ve kol açılarında çilenin diğer parmakların çekebileceğinden iki parmak boğumu daha geriye çekilebilmesine,
  6. nefes kontrolüne.

Bölümleri

Yayın bölümlerine uçtan ortaya doğru baş, tonç kertiği, kertiği koruyan sinir sargısı, çile (kertiğe takılan halka kısmı), kasan, sal, kabza, çelik (yayın/kabzanın ortasını gösteren kemik çizgi) adları verilir. Sal-kabza geçiş bölgesi de sinir sargısı ile korunmuş olabilir. Çilenin ortasında okun el tutmasa da düşmeden yerinde kalmasını sağlayan gügül[9] ya da diğer adıyla düğül vardır.

Baş, tonç kertiği ve çilenin gerilme aşamaları

Çeşitleri

Türk yayları 105–125 cm uzunluğunda, 300-360 gr ağırlığında yapılırlar. Yaylar yapılışına göre tımanlı veya sağınlı, kullanım alanlarına göre de tirgeş, menzil, peşrev (pişrev en uzağa ok atabilen yaylar), kepaze (en az kuvvetle çekilebilen yaylar), hedef ve savaş yayları gibi çeşitleri vardır, yaylarla yapılan ok atış mesafelerine gez, atışı yapana da kemankeş denirdi.

Ustalığı

Yayın yapımı uzun bir emek mahsulü olduğu kadar ince bir sanatın da ifadesidir. İyi bir yayın yapımı çok sabır ister ve yıllarca sürebilir. Türklerde yay yapımına çok önem verilirdi. Sanatkarane yapılanlar altın ve yaldızla tezyin edilirdi. Süslemelerin bir köşesine (genellikle üst kasan başına) yapan ustanın adı ile yapım tarihi konulurdu. Bilhassa askeri müzelerde eski tarihlerde kullanılan çeşitli yay örnekleri pek çoktur.

Türk halk kültüründe yeri

Türklerde yay kutlu bir silahtır ve büyük önemi vardır. Gökyüzünü sembolize eder. Oğuz Kağan Bozoklar denen oğullarına Altın Yay’ı üçe bölerek vermiştir. (Diğer oğullarına da Üçokları üçe bölmüştür.) ise Alkım (Gökkuşağı) Altı Yay veya Altı İpli Yay olarak düşünülür. Sözcüğün genişlik anlamı vardır. Yaz sözcüğü ile aynı kökten gelir. Yay/Cay aynı zamanda ilkbahar demektir.[10] Orhun alfabesinde ok ve yay kendi isimleri ve görünüşleriyle harf olarak vardır (Unicode 8.0 sürümünde U+10C16 , U+10C38 , yukarı bakanı U+10C39 ).

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ M. H. Monroe, Aboriginal Weapons and Tools (Avustralya yerlilerinin alet ve silahları) "Avustralya yerlilerinin tercihi silahı mızrak ve mızrak atıcıdır. Ok ve yayı hiç benimsememiş olmaları çok tartışılmıştır. Buzul Çağı ertesi ok ve yay dünyanın insan yaşayan Avustralya ve okyanus adaları dışında her bölgesinde kullanılmaktaydı. Buna birçok olası sebep öne sürüldü. Kaptan Cook Yeni Gine'nin Torres boğazı adalarından York burnu yakınında kıyıya yakın bir adada ok ve yayın yerlilerce kullanıldığını görmüştü. Fakat Avustralya yerlileri mızrağı tercih ediyorlardı."
  2. ^ Brown, Kyle S.; Marean, Curtis W.; ve diğerleri. (2012). "An early and enduring advanced technology originating 71,000 years ago in South Africa". Nature. 491 (7425). ss. 590-93. doi:10.1038/nature11660. PMID 23135405. 
  3. ^ « La grotte du Bichon, un site préhistorique des montagnes neuchâteloises  », Archéologie neuchâteloise 42, 2009.
  4. ^ Lahr, M. Mirazón; Rivera, F.; Power, R.K.; Mounier, A.; Copsey, B.; Crivellaro, F.; Edung, J.E.; Fernandez, J.M. Maillo; Kiarie, C. (2016). "Inter-group violence among early Holocene hunter-gatherers of West Turkana, Kenya (Kenya'nın Batı Turkana bölgesinde Orta Taş Çağı avcıları arasında gruplararası şiddet )". Nature. 529 (7586). ss. 394-398. doi:10.1038/nature16477. PMID 26791728. 
  5. ^ O'Driscoll, Corey A; Thompson, Jessica C (2018). "The origins and early elaboration of projectile technology". Evolutionary Anthropology: Issues, News, and Reviews. 27 (1). ss. 30-45. doi:10.1002/evan.21560. PMID 29446556. 
  6. ^ "Bow made by Noah Piagguttuq 1994". 
  7. ^ "History of Bows". 16 Aralık 2016. 2 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ocak 2019. 
  8. ^ "Kenyan Tribes Wage a War With Bows and Arrows – Photo Essays". Time.com. 19 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Mayıs 2018. 
  9. ^ a b https://www.youtube.com/watch?v=pi64K4EcSxA Navek ile Ok Atışı
  10. ^ "Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt" (PDF). 13 Aralık 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 28 Aralık 2011.