Bugünkü yazımızda El-Uzzâ'i ve günümüz toplumu üzerindeki etkisini detaylı bir şekilde analiz edeceğiz. El-Uzzâ, son yıllarda büyük önem kazanan, büyük tartışmalara ve ihtilaflara yol açan bir konudur. Tarih boyunca El-Uzzâ, toplumdaki değişimlere uyum sağlayarak ve evrimleşerek çalışma ve tartışma konusu olmuştur. Bu yazıda El-Uzzâ hakkında var olan farklı bakış açıları ve görüşlerin yanı sıra farklı alanlardaki etkisini de inceleyeceğiz. Ayrıca güncel olaylarla bağlantısını ve geleceğe yansımasını da araştıracağız.
Uzza (Ar. اَلْعُزَّى (el-uzza:)), İslâm öncesi Arabistan'daki bereket tanrıçası olup bu dönemde Mekke şehrinin üç baş tanrıçasından biriydi. O dönemlerde Uzza, Manat ve Lat, asıl ulaşılmak istenen ulu tanrı El-İlah'ın kızları olarak anılıyorlardı.[1]
İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'da da İslam öncesi tapınılan ilah-putlardan biri olarak adı geçmektedir (Necm Suresi, 19-23. ayetler).
Hubel gibi Uzza da İslam öncesinde Kureyşliler tarafından korunmak için çağrılırdı. 624'te Uhud Savaşında, Kureyşlilerin savaş narası “Uzza'nın insanları, Hubel'ın insanları!” şeklindeydi.[2]
Söyleyiş ayrımlarına göre:
İslam öncesi Arabistan’daki ilahlara dair bilgi bulmak pek kolay olmadığı gibi bulunan bilgilerin güvenilirliği de tartışmalı olabilmektedir. İlahların kökenleri ihtiyatlı bir biçimde araştırılmakta ve bâzı öneriler getirilmektedir. Nabatlıların Petra'daki Uzza'ya dair kitabelerinde Uzza'nın Venüs gezegeniyle ilişkilendirildiğine dair açıklamalar bulunmaktadır.
Hişam bin el-Kelbî tarafından yazılmış Putlar Kitabı'na göre; "Kureyşliler de dâhil Arapların çocuklarına Abdul-Uzza ("Uzza'nın kulu/kölesi") ismini koyma âdetleri vardı. Daha da önemlisi Kureyşiler için Uzza en önemli puttu. Onu ziyaret eder, hediyeler getirir ve kurban adayarak lütuf dilerlerdi."[3]
Tapınılan üç tanrıçanın (Uzza, Manat ve Lat) gerçekten Tanrı'nın veya başka bir ilahın kızları olarak tapınılıp tapınılmadığı konusu belirsizdir. Putlar Kitabı'na göre üç tanrıçanın da tapınımına farklı zamanlarda başlanmış, buna göre ilk dönemlerde kardeş bile sayılmıyor olabilirler. İslâmî kaynaklar, İslâm öncesi dönemde bu üç tanrıçaya Tanrı ile insanlar arasında arabuluculuk etmesi için tapınıldığını ileri sürmüştür.
"İyi bil ki hâlis din, yalnız Allah'ındır. O'ndan başka dostlar edinerek 'Onlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz' derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde hüküm verecektir." (Zümer Suresi, 39/3)
Tefsirciler, ayetin son kısmını İslam öncesi dönemde bölgedeki insanların Allah veya tek yaratıcı Tanrı'ya inandıklarını, ama melekleri veya bir tür ilahları kendilerini Yaratıcı Tanrı'ya yaklaştırsınlar diye aracı kıldıklarını, bu aracı ilahlara ve putlarına taptıkları şeklinde açıklamıştır.[4][5]
Her üç tanrıçanın Mekke'nin yakınında kendilerine adanmış farklı mabetleri vardı. En önemli Arap Uzza mabedi, Kudayd'ın yanındaki Nakhlah diye anılan, Mekke'nin doğusunda Taif'e doğru olan bir yerde idi.
Geç dönem pagan Arap şiirinde Uzza, güzelliğin simgesi olarak geçmekteydi. Nabatlılarca Petra'da varlığını sürdürdü. Nabatlılar, başlarda Arapça isimler taşıyan ilahlara sahipken sonraları ilahlar, Helenistik tanrı ve tanrıçalarla özdeşleştirilmiştir. Bunun sonucu olarak Uzza da İsis ve Afrodit ile ilişkilendirilmiştir. Petra'daki kazılarda İsis/Uzza'ya adanmış bir tapınak ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınak, içinde bulunan bazı oymalardan esinlenerek Kanatlı Aslanların Tapınağı olarak anılmaktadır. Uzza ismi Petra'daki kitabelerde kayıt edilmiştir.
Putlar Kitabı'nda alıntılanan ve Zeyd ib-Amr ibn-Nufeyl tarafından yazıldığı bilinen şiirin bir mısrada şöyle denmektedir:
Easton's Bible Dictionary'e (Easton İncil Sözlüğü) göre Uzza, Manasseh ve Amon'un gömüldüğü bir bahçeydi (2 Krallar 21:18, 26).