Hoyrat

Hoyrat, halk edebiyatında maninin bir türüdür. “Kesik Mani, Cinaslı mani” adlarıyla geleneksel halk edebiyatımızda yer almaktadır. Bu tür manilere, Azerbaycan Türkleri, “Bayatî”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Irak Türkleri “Hoyrat” demektedir.

Özellikleri

Dize sayısı ve uyak sistemi değişiklik göstermektedir. Bu geleneksel mani şekli ile bunun müziğini ifade etmek için kullanılan hoyrat kelimesinin, hangi kelimeden türediği bilinmemektedir. “Fakir, garip, başıboş” anlamlarına gelen “Hoyrat” kelimesinden; Kerkük’ün bir semti olan “Korya” kelimesinden veya “kaba saba, kötü, kibirli “anlamlarına gelen “hoyrat” kelimesinden geldiği hakkında görüşler bulunmaktadır. Hoyratlar dinleyenlerde ezgisi ve sözüyle yiğitlik ve mertlik havası uyandırır. En yaygın olduğu yerler, Irak’ın Kerkük ve Erbil şehirleri ile Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu illeridir. Ağırlıklı olarak, Urfa, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum ve Kars yörelerinde görülür.

Hoyrat yedi heceli dizelerden oluşur. İlk dize, kesiktir ve kafiye sözünü belirler. Çoğunlukla dört mısralı olmakla beraber, bazen mısra sayısı daha fazla olabilir. Hoyratın en önemli özelliklerinden biri. uyağın cinaslı olmasıdır. Az da olsa cinassız hoyratlara rastlamak mümkündür. Türkçenin eşsesli fakat anlamca farklı kelimelerinden yararlanılarak yapılan cinas, dinleyenleri şaşırtır, şiire güzellik, anlam zenginliği katarken, dikkatleri üzerinde toplar.

Örnekler

Cinassız bir hoyrata şu örneği gösterebiliriz:

Al tespihi zikreyle, Her ni’mete şükreyle Yük ağır menzil uzak Gel bu yola fikreyle.

Cinaslı hoyrata da şu örnekleri verebiliriz:

O yan kara Bu yan ak oyan kara Türkmen’e hor bakanın Gözlerin oy Ankara. Kazan kara Kap kara kazan kara Kerkük’e el sürenin Mezarın kaz Ankara. Gül en az Bülbül eyler güle naz İndim o dost bahçesine Ağlayan çok gülen az

Kendine has müziği ile söylenen hoyratlar, dinleyenleri etkileyicidir. Hoyratlarda, aşk, gurbet, kahramanlık, güncel olaylar işlenebilmektedir. Bu gelenek, Irak Türklerinde canlı bir şekilde yaşamaktadır. Cinaslı kafiyeler hoyratların vazgeçilmez özelliğidir. Cinas ne kadar ustaca kullanılırsa hoyrat da o kadar başarılı sayılır. Çoğunlukla yedili hece ölçüsü ile söylenen hoyratların, başına veya sonuna eklenen ve meyan denilen kelime ve mısralarla bu ölçünün bozulduğu da olur. İlk mısra genelde üç veya dört heceden oluşan ve anlam ifade eden bir kelimedir. Daha sonraki mısralara ayak verir. Hoyrat bu özelliği ile Eski İstanbul Semaî kahvelerinde ve Anadolu’da söylenen ayaklı veya kesik maniye benzer. Kesik manilerde de cinas önemli yer tutar. İlk mısra üç veya dört hecelik bir ayaktan oluşur. Bazen mısra ünlem özelliği taşıyan kelimelerle yedi heceye tamamlanır. Eksik hecelerin boşluğu hitap sözleriyle doldurulur. “Ah hele zalim, ah balam” gibi doldurma sözlerle kendine has bir girişi ve müziği vardır. Bunun için gür ve geniş ses gerekir. Müzik meclislerinde bu işin ustaları oturur ve karşılıklı olarak söylerler: Karşılıklı hoyrat çığırma, çığıranları coşturduğu gibi, dinleyenleri de galeyana getir. Karşılıklı çığırmaya, “kanşar- be kanşar çağırmağ” veya “kanşarın vermeğ” deyimleri kullanılır. “Çağırıcı, meclisteki meslektaşlarını düelloya davet amacıyla çok kez;

Kebap yandı köz ister Sürme yandı göz ister, Köz köze, gözüm göze Ustan durup söz ister”

şeklinde bir hoyrat çağırır. Bunun üzerine karşısındaki çağırıcı da hemen şu hoyratla karşılık verir:

Kebap yandı közün çek Sürme yandı gözün çek. Köz göze, gözüm göze, Ustan geldi, özün çek.”

Bunun ardından başka hoyratlar söylenir, Mecliste hazır bulunan diğer çağırıcılar da yarışmaya katılırlar. Bazen ortalık kızışır, ama sonunda neşeli beste türküler söyleyerek ortalık yatıştırılır.

Türkiye'de bütün canlılığı ile mani ve hoyrat geleneğini yaşatan illerden biri Şanlıurfa’dır. Burada erkeklerin dik ve tiz sesleriyle okuma şekline "Hoyrat" adı verilirken, kadınların daha pes sesle okuduklarına ise "Meani" denir. Şanlıurfa'da, Düz Urfa Hoyratı, Tecnis, İsfahan, Mesnevi, Kalata, Garip, Hüseyni, İbrahimi, Beşiri, Aşırtmalı, Acem, Kesik, Kesik kerem, Havar Kardaş, Yayla, Kılıçlı, Muhayyer, Daği, Bahçacı, Daşçı, Mahmudiye, Elezber, Çargah, Nevruz, Kürdi, Irak gibi hoyrat çeşitleri okunmaktadır.

Urfalıyam ben özüm Kulak ver dinle sözüm Urfa biz siye kurban Evvel başta ben özüm,

örneğinde görüldüğü gibi, Şanlıurfa’da, Hoyrat ve maniler belirli sevgi. ayrılık. yoksulluk veya belli bir olay üzerine bu konuda yeteneği olanlar tarafından yazılı veya o an doğaçlama olarak söylenir. Hoyratlar, dilden dile aktarılarak, yüzyıllar ötesinden günümüze kadar gelir. Bunların yazarı veya irticalen söyleyenleri belli değildir. Halkın ortak malıdır. Anonimdir. Ama, günümüzün sanatçıları da güncel hoyratlar söylemektedir. Şanlıurfa Mani ve Hoyratları üzerine araştırmalar yapan Abuzer Akbıyık’ın bir hoyratı şöyledir:

Dağlar beni Ayırdı dağlar beni Ayrılık ne zor imiş Yandırır dağlar beni

Öte yandan hoyrat geleneğinin yaşadığı bir başka ilimiz Elazığ’dır. Elazığ’dan birkaç anonim hoyrat şöyle:

Ah o gözler, ah o gözler Kan eder ah o gözler Beni vuran ok değil Sendeki ahu gözler Düşte gör, düşte gör Hayalde gör, düşte gör Dostun kim, düşmanın kim? Hele bir kez düşte gör.

Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, Hoyrat geleneği bu iki ilimizle sınırlı değildir. Ama hoyrat denilince, herkesin aklına ilk önce Kerkük gelir. Türkmeneli Edebiyatı’na ilişkin bir kitap yazan Şemsettin Kuzeci, “Hoyrat demek Kerkük demektir” tanımını kullanmıştır.

Türkmen folklorunun en zengin unsuru geleneksel müzikleridir. Kırık hava yanında, yörede başlı başına bir ekol kabul edilen hoyrat, Türkmen folklorunun en çarpıcı kümesini oluşturur. Türkmenlerin yaşayışı, dünya görüşü, kültürü, tarihi, geleneği ve edebî zevki hoyratlarda dile gelmiştir. Bu yüzden Kerkük hoyratın, hoyrat da Kerkük’ün simgesi olmuştur.

Elazığ

Sürme beni, sürme beni Her göze sürme beni Eşikte kulun olam Kapından sürme beni. Güne düştüm, güne düştüm Gölgeden güne düştüm Felek! Gözün kör olsun Dediğin, güne düştüm Derde kerim, derde kerim Gam derer, derd ekerim Yas tutma deli gönlüm Mevla her derde Kerim.

Urfa

Soluk gül, Soluk bahar, soluk gül Ağlattın beni her gün, Demedin bi' soluk gül.

Kars

Şirazdır, Isfahandır, Şirazdır Balam nasıl ağlamaz, Meme küçük şir azdır.

Kocaeli

Yarımca Aldım yarin elinden Bir dal bastı yarımca Sevdim seni a güzel İnan ki tam yarımca Bıraktın beni yolda Eller gibi yarımca

İstanbul

Kadıköy’e Arzuladık ihvanı, Geldik şu Kadıköy’e Müftü haraç keserse Ne yapsın kadı köye. (Adam aman!) Kuzu su. Çay kuru çeşme kuru, Nerden içsin kuzu su Beni yakıp yandıran, Bir ananın kuzusu.

Kerkük

Güle naz Bülbül eyler güle naz Girdim dost bahçesine Ağlayan çok gülen az. Yüz aya değer Hüsnün yüz aya değer Ay var bir güne değmez Gün var yüz aya değer. Oku yara, Aç kitap oku yara. Sinemde yer kalmadı, Meğer ok, oku yara. O yar gözün Kim görüp o yar gözün? Aslan gücünden düşse Karınca oyar gözün. Ne çaram var Ne sağalmaz yaram var Can alan canım alı Can vermem ne çaram var Yapıldı kayasız hammam Yekhenmem ne çaram var Biçtiler yekhesiz könek Girmezsem ne çaram var Geldi bir boyınsız at Minmesem ne çaram var Kuruldı hak divanı (Elim boş üzüm kara) Getmesem ne çaram var Boğazlar Kasap koyun boğazlar Tanrı yer dağıtanda Türk’e düştü Boğazlar. Kalasız Kerkük olmaz kalasız; Odu men koydum gettim Siz sağlıktan kalasız. Men sene gülüm demem Gülün ömri kem olu Men sene gözüm demem Tana düşer kör olu Men sene derviş demem Post girer abdal olu Men sene paşam demem Tahtan düşer azl olu Men sene begim diyerem Daim begler beg olu

Kaynakça