Sosyal düzen alanına her zaman sürekli ve artan bir ilgi olmuştur. Tarihteki önemi, günümüz toplumu üzerindeki etkisi veya günlük yaşamın farklı yönleri üzerindeki etkisi nedeniyle Sosyal düzen akademisyenlerin, uzmanların ve meraklıların dikkatini çekti. Yıllar boyunca, dünyadaki önemi ve rolü daha iyi anlaşılmaya çalışılarak ayrıntılı olarak tartışıldı ve analiz edildi. Bu makalede, Sosyal düzen'in farklı yönlerini ve perspektiflerini inceleyerek zaman içindeki gelişimini ve bugünkü etkisini inceleyeceğiz. Ayrıca, Sosyal düzen alanında meydana gelen yeni trendlere ve ilerlemelere ışık tutmak amacıyla konuyla ilgili en son araştırmaları inceleyeceğiz.
Sosyal düzen veya toplumsal düzen, bir toplumda o toplumla ilgili olarak getirilmiş kurallara uygun düşen yapıya verilen isimdir.[1] Sosyal düzen insanlığın bir arada yaşama içgüdü ve zorunluluğundan hareketle toplum içerisinde esenliği ve asayişi korumak adına konmuş yazılı veya yazısız kuralları kapsar. Aristoteles'e göre insan sosyal olmaya mecburdur, bunun için tarih boyunca çeşitli medeniyet ve topluluklar inşa ederek kümülatif bir güvenlik ortamı yaratmayı amaçlamıştır. Lakin eğer bu güvenlik ortamı belirli kurallar ile korunmazsa, kaotik bir güvensizlik ortamına dönüşebilir. Bunun için etkili bir sosyal düzen oluşturmak mecburidir.
Sosyal düzen kuralları çeşitli başlıklar altında toplanabilir. Bu kurallar tarihsel gelişimleriyle birbirlerini destekler nitelikte olmuş olsalar da birbirlerine zıt düşen bazı görüşleri de barındırmaktadırlar.
Bu kurallar daha çok yaratıcı ile kulları arasındaki (uhrevi) ilişkileri düzenleyen kurallardır. Aynı zamanda bazı kutsal kitaplar veya dini inanışlar toplumsal kurallar da koyar. Dini kuralların yaptırımı kişinin inanışına göre maddi veya manevi olabileceği gibi, dini kuralları hukuk kuralları yerine koyan topluluklar da reel karşılıkları da olabilir.
Örf ve adet veya gelenek kuralları da ahlaki kurallar içerisinde sayılabilir. Nesnel veya öznel ahlak kuralları vardır. Ahlak kuralları kişinin vicdanına bağlıdır ve cezası da yine kişinin vicdanen rahatsız olması durumudur. Aynı zamanda kişi gelenek veya görgü kurallarına uymaması halinde toplum tarafından ittirilebilir yani dışlanabilir. Bu durum insanın uyum sağlama yatkınlığına paralel olarak toplumsal bir düzen sağlar.
Hukuk kuralları diğer kurallardan önemli bir biçimde ayrılır. Çünkü hem dayanak olarak, hem de karşılık olarak diğer kurallar gibi manevi değil maddidir. Dini ve ahlaki kuralların insanlığın git gide büyüyün topluluklar halinde yaşaması itibarıyla yetersiz kalmasıyla, hukuk kurallarının ortaya konduğu söylenebilir. Özellikle modern devletlerin oluşmasıyla birlikte, elindeki reel yaptırım gücü (müeyyide) ile topluluğun en çok saygı duymak zorunda kaldığı kurallar bütünüdür.
Cenevreli yazar Jean-Jacques Rousseau, yazdığı Toplum sözleşmesi kitabında yurttaşı, ortak benliği, halkı ve devleti yaratan bir "toplumsal sözleşme"nin olması gerektiğinden bahseder. Ona göre hukuk kuralları, haksız güçlünün karşısında haklı güçsüzü korumak zorundadır. Aksi takdirde ortaya çıkacak toplumsal eşitsizlik, kaotik bir ortama sebebiyet verir. İnsanların olabildiğince mutlu şekilde yaşaması için, adaletli hukuk kuralları bünyesinde demokratik bir devletin var olmasının bir zorunluluk olduğunu düşünür.[2][3]
Anarşizm, toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan sosyal bir terimdir. Sosyal düzenin adaletsizce güç sahipleri leyhine gelişimiyle beraber hukuk ve devletin artık "haksız güçlünün karşısında haklı güçlüyü" korumadığını savunan anarşizm, bireyci ve mutlak özgürlüğe dayalı bir biçimde sosyal düzenin yeniden oluşturulması gerektiğini savunur.[4]