Bu makalede Zülfikar'in modern toplum üzerindeki etkisini ve hayatımızı daha önce hayal bile edemeyeceğimiz şekillerde nasıl şekillendirdiğini inceleyeceğiz. Zülfikar, ortaya çıkışından bu yana hem heyecan hem de endişeyi eşit ölçüde yaratarak tartışma ve ihtilafların konusu oldu. Yıllar geçtikçe Zülfikar'in etkileşim, iletişim ve çevremizdeki dünyayla ilişki kurma biçimimizi değiştiren güçlü bir güç olduğu kanıtlandı. Kapsamlı bir analiz aracılığıyla, Zülfikar'in bilgiyi tüketme şeklimizden başkalarıyla ilişki kurma şeklimize kadar günlük hayatımızın farklı yönlerini nasıl etkilediğini inceleyeceğiz. Zülfikar'in etkisini ve geleceğimizi nasıl şekillendirmeye devam edeceğini keşfetmek için büyüleyici bir yolculuğa çıkmaya hazırlanın.
Ali
Allah'ın Arslanı - (Esedullah) |
Genel Bilgi
Aile
Hükümdarlık
Görüşler
Hayatı
Miras
Yaklaşımlar
İlişkili Maddeler
|
Zülfikar (Arapça: ذو الفقار), İslâm peygamberi Muhammed'in damadı, amcasının oğlu ve Dört Büyük Halife'den biri olan Ali'nin çatal şeklinde iki başlı kılıcının adıdır.
Kelime anlamı olarak, "sahip" anlamındaki "zû" ile "omurga, boğum" anlamına gelen "fekār" kelimelerinden oluşan zülfekār, Türkçeye zülfikar şeklinde geçmiştir. Bedir Muharebesi sonrasında, yedi karış uzunluğunda ve bir karış kalınlığında olan kılıç savaş ganimeti olarak İslâm peygamberi Muhammed'e geçmiş ve kendisi kılıcı Ali'ye verene kadar kullanmıştır. Merzûk es-Sakīl adında bir usta tarafından yapıldığı rivayet edilen kılıç, genel kabule göre Bedir'de öldürülen Âs b. Münebbih'e aittir. Kılıcın Ali'ye ne zaman verildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte genel olarak Uhud Muharebesi'nde verildiği kabul edilmektedir.[1]
Ali'nin Uhud Savaşı'nda Kureyş’in önde gelen savaşçılarından dokuz kişiyi öldürdüğü, bu savaşta bedeninden yetmiş yara alarak son ana kadar Muhammed'i savunduğu, bu sebeple de Cebrail'in, “Zülfikar'dan keskin kılıç, Ali’den büyük yiğit yoktur.” (“Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ zülfikār”, Arapça لا فتى الا على لا سيف الا ذوالفقار ) dediği rivayet edilir.
Kılıcın akıbeti konusunda da çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Ali ve onun soyundan gelenlere (Alevîlere) intikal eden kılıç, daha sonra Abbasi ve Fatımi halifeler arasında el değiştirdikten sonra 11. yüzyılda ortadan kaybolmuştur.[1]
Şiîlerin ve Alevîlerin ortak olan Caferî mektebine göre ise bu kılıç, on ikinci ve "son İmam" olan El-Mehdi'de bulunmaktadır.