Günümüz dünyasında Altan Çelem çok çeşitli insanların ilgisini çeken bir konu haline geldi. Zamanla, Altan Çelem'in farklı bağlamlarda ve durumlarda alakalı olduğu kanıtlandı ve bu da onun önemi ve toplum üzerindeki etkisi konusunda büyük bir tartışmaya yol açtı. Ortaya çıkışından bu yana, Altan Çelem, onu daha iyi anlamak için zaman ve çaba harcayan uzmanların ve amatörlerin ilgisini çekti. Bu makalede, Altan Çelem'in farklı yönlerini keşfedeceğiz ve bu çok alakalı konu hakkında kapsamlı bir bakış açısı sağlamak için farklı alanlardaki etkisini analiz edeceğiz.
Altan Çelem (d. 1969 Mülheim, Almanya) Türk ressamdır.
Altan Çelem | |
---|---|
![]() | |
Genel bilgiler | |
Doğum | 1969 Mülheim Almanya |
Uyruk | Türk |
Alanı | Resim |
Sanat eğitimi | Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Bölümü |
Sanatçı, Mehmet Uygun, Temür Köran, Saim Erken, İrfan Önürmen, Mustafa Horasan, Alp Tamer Ulukılıç, Serdar Şencan kuşağı figüratif resim sanatçılarından biri olarak anılır.
1969 yılında Almanya - Mülheim'de doğdu.[1] 1987 yılında girdiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Bölümü'nden 1992 yılında mezun oldu. 1992 - 1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nde yüksek lisansını tamamladı.
1991 yılında itibaren ulusal ve uluslararası pek çok karma sergiye katıldı.[2] Yapıtları yurt içinde ve yurt dışında önemli kurum ve özel koleksiyonlarda yer alır. Sanatçı çeşitli ulusal ödüllere layık görülmüş ve 2007'de Paris'te düzenlenen 11. Antoine Marin Sanat Ödülü'ne aday olmuştur.[3]
Yaşamını ve çalışmalarını İstanbul'da sürdürmektedir.[2]
Resimlerinde akademik bilgisiyle modern dünyanın çağdaş tema ve üsluplarını harmanladı. Çelem resimlerinde, gündelik yaşamdan kesintileri figüratif bir kurgu içerisinde ve deneysel renk çalışmalarından kaçınmaksızın kendine has bir üslupla sunar. Şehir trafiğine, kent insanının ilişkileri ve çelişkilerine yer verdiği resimlerinde mavi ve gri tonları belirleyici bir rol oynar.[4]
Eleştirmen koleksiyoner Cem Altınel, Altan Çelem'in resmini;
“ | Manzara örtüsü altındaki figürleri, alabildiğine teknolojiden yararlanan çağdaş tiplemeler olmasına karşın, donuk, duygusuz ve iletişimsizdir. Düzenin çarpıklığı, taşra görmemişliğinin ironik eleştirisi ile su yüzüne çıkarken, burjuva yaşamının gizli çekiciliğine göndermeler de yapılır. | ” |
tümceleri ile anlatır.[5]
Ali Gazi ise;
“ | Deneysel renk kullanımı ve boyama biçimi temelde gri skaladan sızan mavi, sarı, kırmızı, yeşil, mor ve pembe gibi ışıkla buluştuğunda belirginleşen alanlar, akışkan kurgunun ana ayaklarından birine karşılık geliyor. Katman katman yağlıboyalarında gördüğümüz ve gerçekliği temsil eden tüm renkler, kent yaşantısının karmaşasını yansıtan yüzeylere dönüşüyor. Kent sokakları, göğe ve çevreye yayılan bina dolu kompozisyonlar, araçlar, manzaralar, tek tek portreler ya da grup halde figürler, santçının kendine özgü üslubu ile adeta sürekli bir akış içinde biçimlenip form değiştiren dinamik varlıklar gibi ele alınırken; yüzeyin üç boyutla sınırlı doğasına fütüristlerden farklı biçimde zaman olgusunu katarak gösterim olanağını çoğaltabiliyor. | ” |
yorumunu yapar.[6]