Bu yazıda İskender konusunu derinlemesine inceleyeceğiz ve bu konuyla ilgili tüm hususları inceleyeceğiz. İskender günümüzde büyük önem taşıyan bir konu ve etkisi günlük hayatımızın farklı yönlerinde hissedilebiliyor. Bu yazımız aracılığıyla okuyucularımıza bu konu hakkında daha eksiksiz ve ayrıntılı bir anlayış sunmak amacıyla İskender ile ilgili farklı bakış açılarına ışık tutmaya çalışacağız. Bilgilendirilmiş ve zenginleştirici bir tartışmayı teşvik etmek için, kökeninden gelecekteki sonuçlarına kadar İskender'in kapsamlı bir analizine dalacağız.
Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Ocak 2022) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) |
III. Alexandros Büyük İskender | |||||
---|---|---|---|---|---|
Basileus Makedonya kralı Kralların kralı | |||||
Makedonya kralı | |||||
Hüküm süresi | MÖ 336 - MÖ 323 | ||||
Önce gelen | II. Filip | ||||
Sonra gelen | IV. Alexander III. Filip | ||||
Mısır firavunu | |||||
Hüküm süresi | MÖ 332 - MÖ 323 | ||||
Önce gelen | III. Darius | ||||
Sonra gelen | IV. Aleksander III. Filip | ||||
Antik İran kralı | |||||
Hüküm süresi | MÖ 330 - MÖ 323 | ||||
Önce gelen | III. Darius | ||||
Sonra gelen | IV. Aleksander III. Filip | ||||
Asya kralı | |||||
Hüküm süresi | MÖ 331 - MÖ 323 | ||||
Önce gelen | Makam oluşturuldu | ||||
Sonra gelen | IV. Aleksander III. Filip | ||||
Doğum | 20 Temmuz MÖ 356 Pella, Makedonya Krallığı | ||||
Ölüm | 10-11 Haziran MÖ 323 (32 yaşında) Babil, Mezopotamya | ||||
Defin | Bilinmiyor | ||||
Eş(ler)i | Roksana II. Stateira II. Parysatis | ||||
Çocuk(lar)ı | IV. Aleksandros | ||||
| |||||
Hanedan | Argead Hanedanı | ||||
Babası | II. Filip | ||||
Annesi | Olympias | ||||
Dini | Antik Yunan dini |
İskender (Grekçe: Αλέξανδρος Γʹ ὁ Μακεδών, Aleksandros III ho Makedon; M.Ö. 20 Temmuz 356 – M.Ö. 10 Haziran 323), asıl adıyla III. Aleksandros veya yaygın adıyla Büyük İskender, Yunan Antik Makedonya Krallığı'nın M.Ö. 336–323 yılları arasındaki kralıdır.[1][2][3] M.Ö. 356 yılında Pella'da doğdu ve 20 yaşında babası II. Filip'in yerine tahta geçti. İktidarının uzun yıllarını Güneybatı Asya ve Kuzeydoğu Afrika'da eşi benzeri görülmemiş büyük askerî seferlerle geçirdi ve 30 yaşına geldiğinde Yunanistan'dan Kuzeybatı Hindistan'a kadar uzanan antik dünyanın en büyük imparatorluklarından birini oluşturdu.[4][5] Hükümdarlığı süresince girdiği hiçbir muharebede yenilmeyen Büyük İskender, pek çok uzman kişi tarafından tarihin en başarılı askerî komutanlarından birisi olarak kabul edilir.[6]
İskender, gençliğinde 16 yaşına kadar ünlü filozof Aristoteles tarafından eğitim gördü. MÖ 336'da, babası II. Filip'in bir suikaste uğrayıp ölmesinden sonra, babasının yerine Makedonya tahtına geçti. İskender, ''Yunanistan'ın Lideri'' unvanıyla ödüllendirildi ve bu yetkiyi, babasının Perslerin fethi için Yunanları bir araya getirmeyi amaçlayan Pan-Helenistik tasarısını hayata geçirmek için kullandı.[7][8]
MÖ 334'te Ahameniş İmparatorluğu'nu ele geçiren İskender, bundan sonra 10 yıl sürecek olan bir dizi sefere başladı. Anadolu'nun fethine müteakiben İskender, bir dizi belirleyici savaştan sonra, özellikle İssos ve Gaugamela muharebelerinde Ahameniş hükümdarı III. Darius'u perişan etti. Daha sonra Pers Kralı III. Darius'u devirdi ve Ahameniş İmparatorluğu'nu tamamen fethetti.[9] Gelinen son noktada ise İskender'in imparatorluğu, Adriyatik Denizi'nden Beas Nehri'ne kadar uzanmaktaydı.
İskender, hayatı boyunca "Dünyanın sonu''na ve ''Büyük Dış Deniz"e ulaşmak için çok uğraştı ve MÖ 326'da, Hydaspes Muharabesi'nde Pauravas'a karşı önemli bir zafer kazanarak Hindistan'ı işgal etti. Sonrasında, vatan hasreti çeken birliklerinin yoğun talepleri üzerine geri döndü ve MÖ 323'te, başkent olarak ilan etmeyi planladığı Babil'de, Arabistan'ın işgalini tasarladığı seferlerini hayata geçiremeden hastalandı ve öldü. Cenaze korteji, komutanlarından biri olan Ptolemaios tarafından kaçırılıp Mısır'daki İskenderiye'ye götürüldü. Daha sonra Jül Sezar tarafından da ziyaret edilen mezarı günümüzde kayıptır.
İskender'in ölümünü takip eden yıllarda, İskender'in hayatta kalan generalleri ve varisleri olan Diadohoiler tarafından bir dizi iç savaş yapıldı ve bu taht kavgaları, İskender'in kısa ömürlü büyük imparatorluğunun parçalanmasına neden oldu. Krallık; Makedonya, Ptolemaios Krallığı, Seleukos İmparatorluğu ve Pergamon Krallığı olmak üzere dört ana parçaya bölündü.
İskender, Yunan efsanelerini öğrenmiş ve kendinin yenilmez ve hatta ilahi birisi olduğuna inanmıştır.[10] Seferleri sırasında kendi adını taşıyan 20 kadar şehir ve bölge kurdu. Birçoğunun adı günümüze kadar ulaşabilen bu yerleşimlerin en ünlüsü, Mısır'da bulunan İskenderiye'dir. Ayrıca Türkiye'nin Hatay ilinin sınırları içerisinde yer alan İskenderun ilçesi de buna örnek verilebilir.
İskender, Akhilleus gibi klasik bir kahraman olarak efsaneleşti ve hem Yunan hem de Yunan olmayan pek çok kültürün tarihinde ve efsanelerinde ön plana çıktı. Girdiği hiçbir savaşta mağlup olmamasından ötürü birçok askerî liderin kendilerini kıyasladıkları bir ölçü oldu. Dünya çapındaki askerî akademiler hâlâ taktiklerini öğretmektedir.[11] Tarihteki en nüfuzlu kişilerden birisi olmuştur.[12]
Araplar ona Zülkarneyn adını vermiştir.
İskender'in Grekçe olan adı Aleksandros'tur. Hükümdarlığı sırasında yürüttüğü geniş fetih seferleri ve kazandığı savaşlar sayesinde Büyük Aleksandros anlamına gelen Aleksandros ho Mégas (Grekçe: Ἀλέξανδρος ὁ Μέγας) olarak anılmaya başlamıştır. Türkçe kaynaklarda çoğunlukla geçtiği hâliyle İskender (Arapça: إسكندر) adı ise, Arapçadan Türkçeye geçmiştir. Yine kumandanlık başarıları nedeniyle Türkçe yazında da "büyük" sanıyla anılan İskender'den ayrıca İskender Rumî, İskender Yunanî ve Makedonyalı İskender adlarıyla da bahsedilmektedir.[13] Bunların yanı sıra, hayat hikâyesinin Kur'an'da geçen bir karakter olan Zülkarneyn ile bağdaştırılması neticesinde İslami edebiyatta zaman zaman "İskender-i Zülkarneyn" adıyla da anılmaktadır.[14][15][16][17]
İskender, Antik Yunan ayı Hekatombaion'un 16. gününde, Makedonya Krallığı'nın başkenti Pella'da doğdu.[18] Her ne kadar kesin tarih belirsiz olsa da bu, muhtemelen MÖ. 20 Temmuz 356'ya tekabül etmektedir.[19] Babası Makedonya Kralı II. Filip, annesi ise Epir Kralı I. Neoptolemus'un kızı Olympias idi.[20] Her ne kadar II. Filip'in yedi ya da sekiz eşi olsa da, Olympias muhtemelen İskender'i doğurduğu için, onun göz bebeğiydi.[21]
İskender'in doğumu ve çocukluğunu konu alan pek çok efsane vardır.[22] Antik Yunan biyografi yazarı Plutarhos'a göre Filip'le gerdeğe gireceği günün arifesinde Olympias, rüyasında ölmeden önce dört bir yana alevler saçılmasına neden olan, rahmine çakan bir yıldırım gördü. Nikahtan bir süre sonra, Filip'in rüyasında kendinin karısının rahmini üzerine aslan resmi oyulmuş bir mühürle koruduğu söylenir.[23] Plutarhos, bu rüyanın farklı yorumlarını sundu: Rahminin mühürlü olduğundan anlaşılacağı üzere, Olympias'ın nikahtan önce hamile olması veya İskender'in babasının Zeus olması. Antik Dönem yorumcuları, kimileri Olympias'ın bunu İskender'e söylediğini, kimileri de öneriyi din dışı bularak reddettiğini iddia ederek İskender'in Tanrı soyluluğu hakkındaki hikâyesini, hırslı Olympia'nın yayıp yaymadığı konusunda görüş ayrılığına vardılar.[23]
İskender'in doğduğu gün II. Filip, Halkidiki yarımadasındaki Potidea şehrini kuşatmaya hazırlanıyordu. Aynı gün Filip, generali Parmenion'un birleşik İliryalı ve Paeonyalı ordularını yendiği ve atlarının Olimpik Oyunları kazandığı haberini aldı. Yine bu gün, dünyanın yedi harikasından biri olan Efes'teki Artemis Tapınağı'nın yandığı söylenir. Bu durum, Yunan tarihçi Hegesias of Magnesia'nın, Artemis Tapınağı'nın İskender'in doğumuna katılmasından dolayı uzaklaşmasından yandığını söylemesine sebep oldu.[24] Bu tür hikâyeler, İskender kral iken kendinin insanüstü olduğunu ve ihtişamın kaderine yazıldığını göstermek için kendi tarafından ortaya çıkarılmış da olabilir.[22]
İlk yıllarında İskender, Lanike adında, gelecekteki komutanı Kara Cletius'un kız kardeşi olan bir hemşire tarafından yetiştirilmişti. Daha sonradan İskender, çocukluğunda annesinin bir akrabası olan katı huylu Leonidas ve Akarnanialı Lysimachus tarafından eğitim gördü.[25] İskender okumayı öğrenerek, lir çalarak, ata binerek, dövüşerek ve avlanarak soylu Makedonyalı gençliği usulünde yetiştirilmişti.[26]
İskender on yaşına geldiğinde Teselyalı bir tüccar, II. Filip'e 13 talente satmayı teklif ettiği bir at getirdi. At, üzerine binilmesine izin vermeyince Filip onun götürülmesini emretti. Ancak İskender, atın kendi gölgesine olan korkusunu fark edince, atı evcilleştirmek için izin istedi ve sonunda bunu başardı.[22] Yunan tarihçi Plutarhos konu hakkında, Filip'in bu cesaret ve hırs gösterisinden çok memnun kaldığını, "Evladım, hırsların için yeterince büyük bir krallık bulmalısın. Makedonya senin için çok küçük." diyerek gözyaşları içinde oğlunu öptüğünü ve atı onun için aldığını söyledi.[27] İskender, atın adını "öküz kafalı" anlamına gelen Bukefalos koydu. Bukefalos, İskender'i seferlerinde Hindistan'a kadar taşıdı. At öldüğünde İskender,[a] hatıra olarak bir şehre onun ismini verdi: Bukefalo.[28]
İskender 13 yaşına bastığında babası Filip, onun için bir özel hoca aramaya başladı ve İsokrates ile bu vazifeyi üstlenmek için Akademi'deki görevinden çekilmeyi teklif eden Speusippos gibi alimleri göz önünde bulundurdu. En sonunda Filip, Aristo'yu seçti ve Mieza'daki Nymphs Tapınağı'nı derslik olarak sağladı. İskender'i eğitmesi karşılığında Filip, daha önceden yağmaladığı Aristo'nun memleketi Stagira'yı, köleleştirilmiş eski vatandaşları satın alarak özgürleştirip ve sürgüne gönderilenleri affedip iskan ederek yeniden inşa etmeyi kabul etti.[29]
Mieza; İskender, Ptolemy, Hephaistion ve Cassander gibi diğer Makedon soylularının çocukları için bir yatılı okul gibiydi. Bu öğrencilerin birçoğu, "yoldaşlar" olarak anılan arkadaşları ve gelecekteki generalleri olacaktı. Aristo, İskender ve yoldaşlarına tıp, ahlak, felsefe, din, mantık ve sanat hakkında eğitimler verdi. Aristo'nun vesayetinde İskender, özellikle İlyada olmak üzere Homeros'un eserlerine merak sardı. Aristo da ona eserin, İskender'in daha sonra seferlerinde hep yanında taşıyacağı, açıklamalı bir nüshasını verdi.[30]
Gençliğinde İskender, Makedonya sarayında, III. Artakserkses'e karşı geldikleri için uzun yıllar boyunca II. Filip'in himayesine giren Persli sürgünlerle tanışmıştı. Bunlardan bazıları II. Artabazos ile Makedonya sarayında MÖ 352-342 yılları arasında ikamet eden, İskender'in gelecekteki metresi olacak olan Barsine'nin yanı sıra, İskender'in gelecekteki satrapı Amminapes ve Sisines adında Persli bir soyluydu.[31][32][33][34] Bu, Makedonya sarayının Pers sorunları hakkında iyi bilgi sahibi olmasını sağladı, hatta Makedonya devletinin yönetimindeki bazı yenilikleri bile etkilemiş olabilir.[32]
Suda ansiklopedisi, Lampsakoslu Anaksimenes'in de İskender'in hocalarından biri olduğunu yazmaktadır. Ayrıca Anaksimenes'in, ona seferlerinde eşlik ettiğini de söyler.
16 yaşında, İskender'in Aristo altındaki eğitimi sona erdi. Filip, Byzantiyon'a karşı savaş açtı ve İskender'i naip ve vâris olarak sorumlu bıraktı.[22] Filip'in yokluğunda, Trakyalı Maediler Makedonya'ya karşı ayaklandı. İskender çabucak karşılık verdi ve onları topraklarından uzaklaştırdı. Bölgeyi Yunanlarla iskan etti ve Alexandropolis adında bir şehir kurdu.[35]
Filip'in dönüşü üzerine, İskender'i küçük bir güçle Güney Trakya'daki isyanları bastırmak için gönderdi. Yunan şehri Perinthus'a karşı sefer düzenleyen İskender'in, babasının hayatını kurtardığı söylenir. Bu arada Amfissa şehri Delfi yakınlarında Apollon için kutsal olan toprakları işlemeye başladı. Bu kutsala saygısızlık davranışı, Filip'e Yunan meselelerine daha fazla müdahale etme fırsatı verdi. Hâlâ Trakya'da meşgul olan İskender'e Yunanistan'ın güneyinde bir sefer için bir ordu toplamasını emretti. Diğer Yunan devletlerinin müdahale edebileceğinden endişe duyan İskender, bunun yerine İllirya'ya saldırmaya hazırlanıyormuş gibi davrandı. Bu kargaşa sırasında İliryalılar Makedonya'yı işgal etti; ancak İskender tarafından püskürtüldüler.[36]
Filip ve ordusu MÖ 338'de oğluna katıldı ve Thebai garnizonundan inatçı direnişin ardından ele geçirdikleri bölge Thermopylae'den güneye yürüdüler. Hem Atina'dan hem de Thebai'den sadece birkaç günlük yürüyüş mesafesinde olan Elatea şehrini işgal etmeye gittiler. Demosthenes liderliğindeki Atinalılar, Makedonya'ya karşı Thebai ile ittifak kurmayı seçti. Hem Atina hem de Filip, Thebai'yi kendi yanına çekmek için elçiler gönderdi; ancak yarışmayı kazanan Atina oldu.[37] Filip Amfissa'ya yürüdü (görünüşte Ampfiktiyonik Konseyi'nin isteği üzerine hareket ediyordu), Demosthenes tarafından oraya gönderilen paralı askerleri yakaladı ve şehrin teslim olmasını kabul etti. Filip daha sonra Elatea'ya döndü ve Atina ve Thebai'ye son bir barış teklifi yolladı ve her ikisi de teklifi reddetti.[38]
Philip güneye ilerlerken, rakipleri Boeotia'daki Heroneya, yakınlarında önüne çıktı. Sonraki Chaeronea Muharebesi sırasında, Filip sağ cenahı ve İskender de Filip'in güvendiği generaller eşliğinde sol cenahı komuta etti. Antik kaynaklara göre, iki taraf bir süre acı bir şekilde savaştı. Filip, sınanmamış Atinalı hoplitlerinin takip edeceğine güvenerek birliklerine kasıtlı olarak geri çekilmelerini emretti ve böylece muharebe hattını bozdu. Thebai hatlarını ilk kıran İskender oldu, ardından onu Filip'in generalleri takip etti. Düşmanın birliğini bozan Filip, birliklerine ilerlemelerini ve hızla düşmanı bozguna uğratmalarını emretti. Atinalıların kaybetmesiyle Thebaililer kıskaca alınmıştı. Tek başlarına savaşmak zorunda kalan Thebaililer mağlup oldu.[39]
Chaeronea'daki zaferden sonra, Filip ve İskender, tüm şehirler tarafından memnuniyetle karşılanarak, mukavemetle karşılaşmadan Mora'ya yürüdüler ancak Sparta'ya vardıklarında geri çevrilseler de savaşa başvurmadılar.[40] Korint'te Filip, Sparta dışındaki çoğu Yunan şehir devletini içeren bir "Helen İttifakı" (Greko-Pers Savaşları'nın eski Pers karşıtı ittifakını örnek alan) kurdu. Filip daha sonra bu birliğin (modern bilim adamları tarafından Korint İttifakı olarak bilinir) Hegemon'u (genellikle "Yüksek Komutan" olarak çevrilir) olarak adlandırıldı ve Pers İmparatorluğu'na saldırmayı planladığını duyurdu.[41][42]
Filip, Pella'ya döndüğünde MÖ 338'de generali Attalus'un yeğeni Kleopatra Eurydice'ye âşık oldu ve onunla evlendi,[43] Evlilik -yarı Makedonyalı İskender'in aksine Kleopatra'nın herhangi bir oğlu tam Makedonyalı olacağından- vâris olarak İskender'in yerini zayıflattı.[44] Nikah şöleninde sarhoş Attalus tanrılara evliliğin meşru bir vâris doğurması için dua etti.[45]
Philip'in aşık olup evlendiği Kleopatra'nın düğününde, amcası Attalus içerken, Kleopatra Filip'ten çok genç olduğu için, Makedonların tanrılara yeğeni tarafından krallığa meşru bir varis vermeleri için yalvarmalarını diledi. Bu İskender'i o kadar rahatsız etti ki bardaklardan birisini onun kafasına geçirdi, "Seni alçak," dedi "ne yani, ben piç miyim?" Attalus'tan yana duran Filip ayağa kalktı ve oğluna haddini bildirecekti ancak neyse ki ya aceleci öfkesinden ya da içtiği şaraptan dolayı ayağı kaydı ve yere düştü. Bunun üzerine İskender sitemle ona hakaret etti: "Görüyor musunuz," dedi "Avrupa'dan Asya'ya geçmek için hazırlık yapan adam, bir sandalyeden diğerine geçerken düştü.
— — Plutarhos, Filip'in düğünündeki kavgayı tasvir ederken.[46]
MÖ 337'de İskender, annesi ile Makedonya'dan kaçtı ve onu Molossianların başkenti Dodona'da, kardeşi Epirus Kralı I. İskender'in yanında bıraktı.[47] Kendisi İlirya'ya doğru yola devam etti[47] ve burada bir veya daha fazla İlirya kralına, belki de Glaukias'a sığındı ve birkaç yıl önce onları savaşta mağlup etmesine rağmen misafir olarak ağırlandı.[48] Bununla birlikte, Filip hiçbir zaman siyasi ve askerî konularda eğitilmiş oğlunu reddetmek niyetinde değil gibi görünmekteydi.[47] Buna münasip bir şekilde İskender, iki taraf arasında arabuluculuk yapan aile dostu Demechan'ın çabaları sayesinde altı ay sonra Makedonya'ya döndü.[49]
Ertesi yıl, Karya'nın Pers satrabı Pixodarus, en büyük kızını İskender'in üvey kardeşi Filip Arrhidaeus'a teklif etti.[47] Olympias ve İskender'in birkaç arkadaşı, bunun Filip'in Arrhidaeus'u varisi yapma niyetinde olduğunu gösterdiğini öne sürdü.[47] İskender, Korintoslu Thessalus'u aracı olarak göndererek Pixodarus'a kızının elini gayrimeşru doğan bir adama değil, kendine vermesi gerektiğini söyledi. Filip bunu duyduğunda müzakereleri kesti ve İskender'i bir Karyalı'nın kızıyla evlenmek istediği için azarladı ve kendi için daha iyi bir gelin istediğini söyledi.[47] Filip, İskender'in dört arkadaşı Harpalus, Nearchus, Ptolemy ve Erigyius'u sürgüne gönderdi ve Korintliler'e Thessalus'u kendine tutsak olarak getirtti.[50]
MÖ 336 yazında Vergina'da kızı Kleopatra ile Olympias'ın erkek kardeşi Epiruslu I. İskender'in düğününe katılırken Filip muhafızlarının şefi Pausanias tarafından suikaste uğradı. Pausanias kaçmaya çalışırken ayağı asmaya takıldığı için yere düştü ve İskender'in iki yoldaşı Perdiccas ve Leonnatus da dahil olmak üzere kendini kovalayanlar tarafından öldürüldü. İskender hemen orada soylular ve ordu tarafından yirmi yaşında kral ilan edildi.[51][52][53]
İskender, tahtta hak iddia eden potansiyel rakipleri ortadan kaldırarak saltanatına başladı. Kuzeni eski IV. Amyntas'ı idam ettirdi.[54] Ayrıca Lyncestis bölgesinden iki Makedon prensini öldürdü ancak üçüncüsü Alexander Lyncestes'i kurtardı. Olympias; Kleopatra Eurydice ve Filip'in kızı Europa'yı diri diri yaktırdı. İskender bunu öğrendiğinde çok sinirlendi. İskender ayrıca, Küçük Asya'daki ordunun ileri muhafızının ve Kleopatra'nın amcasının komutanı olan Attalus'un öldürülmesini emretti.[54][55]
Attalus o zamanlar Atina'ya kaçma olasılığı konusunda Demosthenes ile yazışıyordu. Attalus ayrıca İskender'e şiddetli bir şekilde hakaret etmişti ve Kleopatra'nın öldürülmesinin ardından İskender onu hayatta bırakamayacak kadar tehlikeli bulmuş olabilir.[55] İskender, muhtemelen Olympias tarafından zehirlenmesinin bir sonucu olarak, tüm anlatımlara göre zihinsel engelli Arrhidaeus'u bağışladı.[51][53][56]
Filip'in ölüm haberi, Thebes, Atina, Teselya ve Makedonya'nın kuzeyindeki Trakya kabileleri de dahil olmak üzere birçok eyalette isyanlar çıkmasına sebep oldu. İsyan haberi İskender'e ulaştığında, hemen yanıt verdi. Diplomasiye başvurulması tavsiye edilmesine rağmen, İskender 3.000 Makedon süvarisi topladı ve güneye Tesalya'ya doğru yol aldı. Olympos Dağı ile Ossa Dağı arasındaki geçidi işgal eden Teselya ordusunu buldu ve adamlarına Ossa Dağı üzerinden geçmelerini emretti. Teselyalılar ertesi gün uyandıklarında, İskender'i arka cenahlarında buldular ve derhal teslim oldular ve süvarilerini İskender'in gücüne eklediler. Daha sonra güneye, Mora Yarımadası'na doğru devam etti.[57]
İskender, güneye Korint'e gitmeden önce Amfiktiyonik Konseyi'nin lideri olarak tanındığı Thermopylae'de durdu. Atina'yla barış yaptı ve İskender isyancıları affetti. İskender ve Kinik Diyojen arasındaki ünlü karşılaşma, İskender'in Korint'te kaldığı süre boyunca gerçekleşti. İskender, Diogenes'e kendi için ne yapabileceğini sorduğunda, filozof kibirli bir şekilde İskender'den güneş ışığını engellediği için biraz yana doğru çekilmesini istedi.[58] Bu cevap, "Ama doğrusu, İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim" dediği söylenen İskender'in çok hoşuna gitti.[59] Korint'te İskender, Hegemon ("lider") unvanını aldı ve tıpkı Filip gibi, Persler'e karşı yaklaşan savaş için komutan olarak atandı. Ayrıca bir Trakya ayaklanmasının gerçekleştiği haberini aldı.[60]
Büyük İskender, tarihte tek bir yenilgiye uğramadan sadece on yılda kurduğu devasa imparatorlukla tanınmaktadır. Aynı zamanda geniş antik sikke geçmişi ile nümizmatik alanını fethetmede büyük başarı elde etmiştir. Kaliteli gümüş ve altın kullanılarak büyük miktarlarda darp edilen antik sikkeler 2.300 yıl boyunca günümüze kadar etkileyici ve iyi durumda kalmıştır. Büyük İskender için birçok farklı antik sikke darp edilmiş olsa da, üç ana değerli sikke kategorisi olarak Gümüş Drahmiler, Gümüş Tetradrahmiler ve Stater olarak sınıflandırabiliriz. Büyük İskender'in ölümünden sonra generalleri arasında çıkan savaşlar Büyük İskender sikkelerini daha da fazlalaştırmıştır. III. Alexander'ın sikkelerini darp eden generallerinden bazıları başlıca Seleucus I, Ptolemy I, Lysimachus, Cassander ve Phillip III idi.
Büyük İskender'in Gümüş Tetradrahmi antik sikkeleri antik dünyanın en iyi bilinen antik sikkelerinden bazılarıdır. 4 Drahmi değerinde olan bu büyük gümüş sikkeler, III. İskender döneminde Makedon gümüş para biriminin bel kemiğini oluşturdu. İlk önce sadece Makedon madenlerinden elde edilen metal kullanılarak darp edilmiştir. Ancak daha sonra ele geçirilen Pers gümüşü de sikkelerde kullanılmıştır. Gümüş Tetradrahmiler sadece III.Alexander'ın büyük ordusuna ödeme yapmak için değil, aynı zamanda uluslararası ticaret para birimi olarak yurt dışında dolaştırılmak için yaratılmıştır.
Çok sayıda çeşidi olmasına rağmen, Büyük İskender'in çoğu Gümüş Tetradrahmisi sikke ön yüzlerde Herakles'in aslan derisi kaplı başının ön yüz tasarımına ve sikke arka tip oturan Zeus'un yer aldığı ters bir tasarıma sahiptir. Bu tasarımlar Yunan tanrılarını onurlandırıyordu ancak buradaki vurgu Büyük İskender için uygun bir eşleşmeydi. Tetradrahmiler yüzyıllar önce Atina Şehir Devleti tarafından kurulmuş olan Attic ağırlık standardına uygun olarak basılmıştır. Tetradrahmiler kabaca 17.2 g ağırlığında olduğu anlamına gelir.
Büyük İskender'in Gümüş Drahmileri, Makedon krallığı ve ardıl krallıklarında üretilen en yaygın ikinci gümüş sikkelerdir. Büyük İskender'in Drahmi sikkelerinin çoğunun darb edildiği Küçük Asya'da 55 milyon Gümüş Drahmi basıldığı tahmin edilmektedir. Alexander III'ün tasarımlarını taşıyan çoğu Gümüş Drahmi Büyük İskender'in ölümünden sonra darp edilmiştir. Gümüş Drahmiler üzerinde Tanrıları onurlandıran aynı semboller kullanılmıştır. Bu küçük gümüş sikkeleri Tetradrahmiler kadar çok sayıda şehir darp etmemiştir.
Makedonya ve Trakya'da bulunan madenler ve ardından İran'dan alınan büyük miktarda altın sayesinde Büyük İskender'in altın sıkıntısı olmadığı halde Büyük İskender'in Altın Stater'leri, Gümüş Tetradrahmileri ve Drahmileri kadar yaygın değildi. Gümüş Tetradrahmiler ve Drahmiler gibi altın Stater'ler, Yunanistan'ın ilahilerini onurlandıran tasarımlar sergilemektedir. Ancak bu sefer onurlandırılanlar Yunanistan'ın tanrıçalarıdır. Stater sikkelerin ön yüzlerinde Athena'nın Korint miğferi taktığı portresi ve arka yüzde elinde bir defne çelengi tutan kanatlı Nike tasarımı vardır. Alexander arka yüzünde Yunanca olarak yazılıdır. ΑΛΕΞΑΝΔΡΟΥ/ALEXANDROU.
İskender Asya'ya geçmeden önce kuzey sınırlarını korumak istiyordu. MÖ 335 baharında birkaç isyanı bastırmak için ilerledi. Amfipolis'ten başlayarak doğuya, "Bağımsız Trakyalılar" ülkesine gitti ve Haemus Dağı'nda Makedon ordusu tepelerde yer alan Trakya güçlerine saldırdı ve onları yendi.[61] Makedonlar, Triballi ülkesine ilerlediler ve ordularını Lyginus nehri (Tuna'nın bir kolu) yakınlarında yendiler.[62] İskender daha sonra üç gün boyunca Tuna Nehri'ne doğru ilerlerdi ve karşı kıyıda Getae kabilesiyle karşılaştı. Geceleri nehri geçerek onları şaşırttı ve ilk süvari çatışmasının ardından ordularını geri çekilmeye zorladı.[63]
Daha sonra İskender'e, İllirya Kralı Cleitus ve Taulantii Kralı Glaukias'ın otoritesine karşı açık bir isyan çıkardığı haberi ulaştı. Batıya, İllirya'ya doğru ilerleyen İskender, her birini sırayla yenerek iki hükümdarı birlikleriyle birlikte kaçmaya zorladı. Bu zaferlerle kuzey sınırını güvence altına aldı.[64]
İskender kuzeye doğru ilerlerken, Thebaililer ve Atinalılar bir kez daha isyan ettiler. İskender hemen güneye yöneldi.[65] Diğer şehirler yine tereddüt ederken, Thebai savaşmaya karar verdi. Thebai direnişi etkisizdi ve İskender şehri yerle bir etti ve topraklarını diğer Boeotia şehirleri arasında paylaştırdı. Thebai'nin sonu Atina'yı yıldırdı ve tüm Yunanistan'ı geçici olarak barış içinde bıraktı.[65] Sonra İskender, Antipatros'u naip olarak bırakarak Asya seferine çıktı.[66]
Eski yazarlara göre Demosthenes, İskender'i "Margites" (Yunanca: Μαργίτης)[67][68][69] ve bir çocuk[69] olarak adlandırdı. Yunanlar, Margites kelimesini, Margites'ten dolayı aptal ve işe yaramaz insanları tanımlamak için kullandılar.[68][70]
MÖ 336'da II. Filip; Amyntas, Andromenes ve Attalus'la birlikte Parmenion'u ve 10.000 kişilik bir orduyu, batı sahillerinde ve adalarda yaşayan Yunanları Ahameniş yönetiminden kurtarmak için bir saldırı hazırlığı yapmak üzere Anadolu'ya göndermişti.[71][72] İlk başta her şey yolunda gitti. Anadolu'nun batı kıyısındaki Yunan şehirleri ayaklandı, ta ki Filip'in ölümünün ve yerine küçük oğlu İskender geçtiğinin haberi gelene kadar. Filip'in ölümüyle birlikte Makedonların moralleri bozuldu ve ardından paralı asker Rodoslu Memnon komutasında, Magnesia civarında Ahamenişler tarafından mağlup edildiler.[73][74]
Tahta çıkışından beri Pers İmparatorluğu'nu ele geçirmeyi tasarlayan Büyük İskender, II. Filip'in kurduğu orduyu beslemek ve 500 talente ulaşan borçları ödemek için gerekli kaynakları bulma düşüncesiyle hemen sefer hazırlıklarına girişti. Kral naibi olarak yönetimi Sibonlu Antipatros'a bıraktıktan sonra MÖ 334 ilkbaharında toplam 30 bin piyade ve 5 binin üzerinde süvariden oluşan ordusuyla yola çıktı. Bu ordunun içinde 14 bin Makedonyalı ve Helen Birliği'ne bağlı 7 bin asker yer alıyordu. Silah ve güç dağılımı açısından çok iyi düzenlenen orduya mühendis, mimar, bilim insanı, saray görevlisi ve tarihçiler de eşlik ediyordu.
Homeros'tan aldığı esinle önce İlion'u (Troya) ziyaret ederek Akhilleus'un mezarına çelenk koyan İskender, Pers ordularıyla ilk kez Granikos Savaşı'nda karşı karşıya geldi. Bu çarpışmada elde ettiği zafer ona Batı Anadolu'nun kapılarını açtı. Yunanistan'da izlediği politikanın tersine, tiranları sürerek demokrasilerin kurulmasına önayak oldu. Ama kentleri fiilen kendine bağlama yoluna gitti. Karya'daki Miletos (Milet) ve Halikarnassos (Bodrum) kentlerinin direnişini kırarak yöneticilerini teslim olmaya zorladı. MÖ 334-MÖ 333 kışında Batı Anadolu'nun fethini tamamladıktan sonra, MÖ 333 ilkbaharında Akdeniz kıyı yolunu izleyerek Perge'ye ulaştı. Söylenceye göre Frigya'dan geçerken, Asya'ya hükmedecek kişinin çözebileceğine inanılan Gordion düğümünü kesti. Gordion'dan Ancyra'ya (Ankara) yöneldi, oradan da Kapadokya ve Kilikya Kapıları (Kilikiai pilai; bugün Gülek Boğazı) üzerinden güneye indi.
Misis Köprüsünden geçerek Miryandros (bugün İskenderun yakınında) dolayında kamp kurduğunda, Pers hükümdarı III. Darius da Pinaros Çayı (bugün Deliçay) kıyısında savaş düzeni almış bulunuyordu. Bu karşılaşmayı izleyen İssos Çarpışması (MÖ 333 sonbaharı) sonunda III. Darius kesin bir yenilgiye uğradı ve ailesini savaş alanında bırakarak kaçtı.
İskender bu zaferden sonra Suriye ve Fenike'ye doğru ilerledi. Amacı Fenike kıyılarını fethederek Pers donanmasını üssüz bırakmak ve etkisizleştirmekti. III. Darius'un barış önerisine karşı, kendini Asya'nın efendisi olarak tanımasını ve koşulsuz teslim olmasını istedi. Başlangıçta Pers kentlerini kolayca ele geçirmesine karşın, Tiros (bugün Sur) önünde sert bir direnişle karşılaştı. Uyguladığı bütün kuşatma taktiklerine karşın, bu müstahkem ada kenti yedi ay boyunca başarıyla saldırılara karşı koydu. Kuşatma sürerken III. Darius, ailesi için fidye olarak 10 bin talent ödemeyi ve Fırat Irmağı'nın batısında kalan topraklarını bırakmayı önerdi. Bu olayla ilgili olarak, İskender'in komutanı Parmenion'un "İskender'in yerinde olsam kabul ederdim" dediği, buna karşılık İskender'in de "Parmenion olsaydım, ben de kabul ederdim" biçiminde bir karşılık verdiği anlatılır.
Tiros, şiddetli saldırılara daha fazla direnemeyerek MÖ 332 yılının Temmuz ayında düştü. İskender'in en büyük askerî başarısı sayılan bu harekâta geniş çaplı bir yağma da eşlik etti. Kentin bütün erkekleri öldürüldü, kadın ve çocukları da köle olarak satıldı.
Suriye'yi Parmanion'a bırakarak güneye ilerleyen İskender, Gaza'da (Gazze) iki ay süren direnişe son verdikten sonra MÖ 332 yılının Kasım ayında Mısır'a girdi ve halk tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Memphis'te (Memfis) kutsal Apis'e kurbanlar keserek firavunların geleneksel çifte tacını giydi. Kışı Mısır'da yönetimi düzenlemekle geçirdi. Mısırlı yöneticiler atamakla birlikte, orduyu Makedonyalıların komutasında tuttu. Günümüzde İskenderiye olarak anılan Aleksandreya kentini kurdurdu. Bazı kaynaklara göre Nil'in taşmasının nedenlerini araştırmak üzere bir keşif grubunu görevlendirdi. Siva'da ünlü bir kahinin, İskender'in Zeus'un oğlu olduğunu ilan etmesi ve Amon Tapınağında Tanrı Amon ile görüştüğü yolundaki söylentiler onun halkın gözündeki tanrısallığını bir kat daha arttırmıştı. Mısır'ın fethiyle Doğu Akdeniz'de kesin denetimi sağlayan İskender, MÖ 331 ilkbaharında Tiros'a döndü.
Suriye'ye Makedonyalı bir satrap atadıktan sonra Mezopotamya'ya ilerledi ve temmuzda Fırat kıyısındaki Tapsakos'a vardı. Ninive'yle Arbela (Erbil) arasındaki Gaugamela Savaşı'nda III. Darius'le yeniden karşı karşıya geldi ve onu bir kez daha yenerek kaçmaya zorladı. Güneye inerek Babil'i aldı ve Mazayos adında bir Pers'i satrap olarak atadı. Ardından Susa'ya girdi ve Zagros Dağları'nı aşarak İran içlerine yöneldi. Persepolis'te I. Kserkses'in sarayını törenle yaktı. Kserkses'in Yunanistan'da yaptıklarına karşı bir misilleme olan bu hareketle aynı zamanda "öç seferi"nin sona erdiğini gösterdi.
MÖ 330 ilkbaharında Media'ya girerek, başkent Ekbatana (Modern Hamedan)'yı aldıktan sonra, Yunan askerlerinin geri dönmesine izin verdi. Pers topraklarını içine alan yeni bir imparatorluk kurmayı ve "Asya'nın efendisi" olmayı amaçlayan İskender, daha doğudaki toprakları ele geçirmeye yönelik yeni bir sefer başlattı. Kısa sürede yerel satraplara boyun eğdirerek Hazar kıyılarına, oradan da Afganistan içlerine ulaştı. Bu fetihler sırasında Makedonyalı ve Pers bileşimine dayalı yeni bir yönetim sistemi oluşturduğundan, eski komutanlarıyla baş-gösteren anlaşmazlıklar giderek derinleşti. Kendisine suikast girişimiyle suçladığı Parmenion'la oğlunu ortadan kaldırarak ordusunu yeni baştan düzenledi. MÖ 330-329 kışında Helmand Irmağı'nı izleyerek kuzeye doğru ilerledi. Bu sırada Baktriya satrabı Bessus'un genel bir ayaklanma başlatması üzerine, Hindukuş Dağları'nı aşarak karışıklıklara son verdi. Bu harekâtı yürütürken Siriderya'ya kadar ilerledi ve burada İskitlerin sert direnişiyle karşılaştı. Başka göçebe halkların da ayaklanmasıyla büyük güçlükler çıkaran bu direnişi ancak MÖ 328 sonbaharında bastırabildi. Davranışlarıyla giderek bir Doğu despotuna dönüşen İskender, Pers hükümdarları gibi giyinmeye ve proskinesis (hükümdar karşısında yere kapanarak selamlama) uygulaması gibi Pers geleneklerini benimsemeye başladı. Bu arada Baktriane prenseslerinden Roksana'yla evlendi. Kendini tanrılaştırmaya giriştiyse de, Makedonlar ve Yunanlarca alaya alınınca bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Bir komploya karıştığı gerekçesiyle tarihçi Kallisthenes'i hapse attırması bilgin ve filozoflar arasındaki desteğini yitirmesine neden oldu.
Ele geçirdiği ülke halklarından yeni askerler toplayarak engebeli arazide savaşma yeteneğine sahip yeni bir ordu oluşturan İskender, MÖ 327 yazında Hindistan üzerine yürümek amacıyla Baktriane'den ayrıldı. Daha hafif silahlar kullanan piyade birliklerinin yanı sıra ok ve mızrak kullanan süvari birliklerinin yer aldığı bu ordunun asıl savaşçı gücü 35 bin askerden oluşuyordu. Plutarkhos'un bu ordu için verdiği 120 bin rakamının, yedek kuvvetleri, katır ve deve sürücülerini, sağlık görevlilerini, seyyar satıcıları, askerleri eğlendirmekle görevli gösteri gruplarını, kadın ve çocukları da kapsadığı sanılmaktadır. Hindukuş Dağları'nı ikinci kez geçen İskender, MÖ 326 baharında İndus Irmağı yakınındaki Taksila'ya (bugün Takshaşila) girdi. Hydaspes (bugün Cihelum) ile Akesines (bugün Çenab) ırmakları arasındaki bölgenin hükümdarı Poros'u, Hidaspes Çarpışması'nda yenilgiye uğrattı. Esir olarak ele geçirilen Poros'a Nasıl bir muamele görmek istiyorsun? diye sorduğunda Poros Krallara yakışır bir muamele cevabını verdi. Daha sonra Poros'u affetti ve dost oldular. Başarısını kutlamak üzere Aleksandreia Nikaia kentini, ayrıca burada ölen atı Boukefalos'un adını verdiği Bukefala (Boukephalia) kentini kurdu. Asya'nın doğusuna doğru yoluna devam etmek için Hifasis (Beas) Irmağı'na kadar gitmesine karşın, ordusunun ayaklanmak üzere olduğunu görerek geri dönmeye karar verdi.
Hidaspes Irmağı kıyısında 800-1.000 gemiden oluşan bir donanma kurduktan sonra bazı birlikleri karadan yürüterek İndus Irmağı boyunca Hint Okyanusu'na kadar ilerledi. Bu arada Hydroates (Ravi) Irmağı yakınlarında Mallilerle girişilen çarpışmada ağır biçimde yaralandı. MÖ Ağustos 325'te İndus Deltası'nın ağzındaki Patala'ya vardı; burada bir liman ve tersane yaptırdı. Dönüş yolculuğu için ordusunun bir bölümü Nearkhos'un komutasındaki gemilerle MÖ Eylül 325'te denize açılırken, kendi de kıyıyı izleyerek yiyecek sıkıntısı içinde ve çok zor koşullarda Gedrpsia'yı (bugün Belucistan) geçti. Bu arada Hindistan seferi hazırlıklarına başladı.
Daha Hindistan seferine başlamadan yönetimde kanlı temizlik hareketlerini başlatan İskender, yokluğu sırasında da bu politikayı sürdürerek satraplarından üçte birini değiştirmiş, altısını öldürtmüştü. MÖ 324 ilkbaharında Susa'ya vardığında hazine görevlisi Harpalos'un 6 bin paralı asker ve 5 bin talentle Yunanistan'a kaçtığını öğrendi. Harpalos daha sonra Girit'te öldürüldü. Makedonyalılarla Persleri kaynaştırma politikasına daha çok ağırlık verdiği bu dönemde, Pers satrabı II. Artabazos'un kızı Barsine'yle (Stateira olarak da bilinir) evlendi ve komutanlarıyla askerlerini de aynı yolu izlemeye özendirdi. Ama Perslerin ordu ve yönetimde giderek eşit bir konuma yükselmesi Makedonyalıların tepkisini çekmeye başladı. Makedonya'da askerî eğitim gören 30 bin Pers gencin dönüşü, Baktriya, Soğdiana ve Arakhosia gibi Doğu ülkelerinden gelenlerin süvari birliğine, ayrıca Pers soylularının kraliyet muhafız birliğine alınmaları bu hoşnutsuzluğu daha da artırdı. İskender'in Makedonyalı eski askerleri ülkeye geri göndermeye karar vermesi, imparatorluğun güç ve yönetim merkezini Asya'ya kaydırmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirildi. MÖ 324'te Gpis'te çıkan ayaklanmaya kraliyet muhafızları dışında bütün ordu katıldı. Bunun üzerine İskender bütün orduyu dağıtarak Perslerden yeni bir ordu kurdu ve ayaklanmanın sona ermesinden sonra 10 bin eski askerî armağanlarla yurda gönderdi. Bu sayede ordu daha da güçlendi.
Kendisine tanrısal onurlar yakıştıran ve bunu Yunan kentlerine zorla kabul ettiren İskender, MÖ 324 kışında Luristan'da yerel halka yönelik sert bir sindirme hareketine girişti. İlkbaharda Babil'e geçerek bir bölümü uzak ülkelerden gelen elçileri kabul etti. Bu arada Hindistan'la deniz bağlantısını sağlamak için Arabistan kıyılarına yönelik bir sefer için hazırlıklara başladı. Ayrıca Hazar Denizi'nin ötesine bir keşif birliği gönderdi. Babil'de sulama kanalları yaptırmayı ve Basra Körfezi kıyılarında yeni kentler kurmayı planladığı bir sırada, uzun bir içkili eğlencenin ardından hastalandı ve on gün sonra henüz 32[75] yaşındayken MÖ 323 yılında öldü. Cenazesi önce Memfis'e, oradan İskenderiye'ye götürüldü ve burada altın bir tabuta kondu. Ölmeden önce kendine bu kadar büyük bir imparatorluğu kime bıraktığı sorulduğunda ise son söz olarak "En güçlünüze" cevabını verdiği söylenir. Büyük İskender'in mezarının konumu ise hâlen araştırılmaktadır. İskender'in ölümünden sonra imparatorluk 4 parçaya ayrıldı. Cassander Yunanistan'a, Creatus ve Antigonos Batı Asya'ya, Selevkos Doğuya, Ptolemaios ise Mısır'a hükümdar oldular. Cassander güce olan tutkusunu kısa zamanda göstererek 7 yıl sonra İskender'in annesi Olimpias'ı idam ettirdi. 12. yılın sonunda ise İskender'in karısı Roksana ve imparatorluğun gerçek vârisi olan oğlunu zehirlettirdiğinde ise artık İskender'in soyunu tamamen kurutmayı başarmıştı. İskender'in metresi Barsine'den doğan oğlu Herakles'i de zehirletti. Hatta Antipatrid Hanedanı'nın kurucusu olan Cassander'in İskender'in ölümünden sorumlu olduğu da iddia edilmektedir.
Genç yaşta ölmesine karşın 12 yıl 8 ay süren hükümdarlık dönemine büyük çaplı seferleri sığdıran İskender'in kurduğu geniş imparatorluk temelde Perslerden kalma yönetim sistemine dayanıyordu. Bununla birlikte yerel satraplara bağlı olmayan tahsildarlardan oluşan merkezî bir vergi toplama mekanizması kurarak yeni bir mali sistemin temelini attığı bilinmektedir. Görevlilerin yolsuzlukları ve yiyiciliği nedeniyle bu sistemi iyi işletememekle birlikte, sikke çıkarma hakkını tekeline alarak ve Pers hazinelerinde birikmiş gümüş ve altını para biçiminde piyasaya sürerek bütün Ön Asya'da ve Akdeniz'de ticaret ve para ekonomisini geliştirdiği söylenebilir.
Öte yandan İskender'in yeni kentler kurması (Plutarkhos bu kentlerin sayısının 70'in üzerinde olduğunu söyler) Yunan yayılmasında yeni bir dönem açtı. Askerî birer üs olarak kurulan, ama zamanla birer kültür ve ticaret merkezine dönüşen bu kentler Eski Yunan etkisinin Hindistan'a kadar yayılmasında önemli rol oynadı. Bu arada Pers-Makedonya karışımıyla yeni bir ırk yaratma girişimi sonuçsuz kaldıysa da, Yunan kültürüne yatkın ama Doğu'ya özgü yeni bir soylu sınıfı ortaya çıktı. Kendisini ve askerlerini en güç işlere yöneltmeyi başaran güçlü bir irade ve yetenekle esnek bir düşünce yapısını birleştiren İskender, koşullar gerektirdiğinde geri çekilmeyi ve değişiklikler yapmayı bilen bir kişiydi. Düş gücü ve romantizmi kendini Herakles, Akhilleus ve Diyojen gibi kahramanlarla özdeşleştirmesine yol açacak ölçüde güçlüydü. Çabuk öfkelenme, acımasızlık ve inatçılık gibi özellikleri uzun seferlerde daha çok ortaya çıkıyordu. Güvenmediği kişileri hiç sorgulamadan öldürmekten çekinmemesine karşın, adamları onun peşinden gidiyor, ona bağlı kalıyor ve güçlüklere katlanıyordu. Dünyanın en büyük askerî dehaları arasında sayılan İskender, değişik kuvvetleri bir arada kullanmada ve düşmanın yeni savaş biçimlerine yeni taktiklerle karşı koymada son derece ustaydı. Yaratıcılığıyla, savaşın sonucunu belirleyecek fırsatları değerlendirmeyi çok iyi bilirdi.
İskender'in kısa süren hükümdarlığı, Avrupa ve Asya tarihi açısından önemli bir dönüm noktası sayılır. Seferleri ve bilimsel araştırmalara merakı, coğrafya ve doğa tarihi gibi konulardaki bilgilerin gelişmesine katkıda bulunmuş, ayrıca büyük uygarlık merkezlerinin geliştirdiği bilgi birikiminin ortak bir potada kaynaşmasına zemin hazırlamıştır. Siyasal açıdan olmasa bile, ekonomik ve kültürel açıdan Cebelitarık'tan Pencap'a uzanan, ticarete ve toplumsal ilişkilere açık bir imparatorluk kurduğu ve ortak sayılabilecek bir uygarlığa ve bir lingua franca olarak Yunan Koine lehçesine dayalı yeni bir dünya meydana getirdiği söylenebilir.
Sonuçta İskender'in, kendinin Herakles'in soyundan geldiğini benimsemesi ve kendini tanrısallaştırması, onun halkın gözündeki büyüklüğünü ifade etmekteydi. Temsil edilen figürlerinde bile kendini Amon gibi koç boynuzu ile, Herakles gibi Aslan başlı postuyla göstermektedir.
II. Filip'in ordusunda mızraklarının boyları 3,5–4 m kadar uzun olan ve pezheteroi ya da phalangitai adlı askerler bulunuyordu. Bu disiplinli askerler Falanks (Phalanx) adlı bir sistemle savaşıyorlardı. Falanks birliği normalden 2 kat daha uzun olan ve "sarissa" olarak isimlendirilen mızrakları kullanan askerlerden oluşuyordu. Falanks'ta ilk sıralardaki askerler mızraklarını öne doğru uzatır ve düşmana mızraktan bir duvar örerlerdi. Bu sayede İskender'in babası Filip, Falanks'a göre daha kısa mızrakları bulunan Yunan şehir devletlerindeki hoplitlere, Trakya kabilelerine ve bölgedeki diğer uluslara karşı üstünlük sağlamıştır. II. Filip'in ölümünden sonra yerine geçen İskender Falanks'ları güçlü Companion (Hetairoi) süvarileriyle desteklemiş ve ek olarak hypaspiste gibi yeni birimler oluşturarak Falanks'lara koruma sağlamıştır. Buna ek olarak İskender ele geçirdiği bölgelerdeki Teselyalı süvariler, Rodoslu sapancılar, Giritli okçular gibi birlikleri de ordusuna katmış ve üstün stratejileriyle dağınık ve stratejileri sayı üstünlüğüne dayanan ve daha çok hafif donanımlı birimlerden oluşan Persleri sayıca az olmasına rağmen yenilgiye uğratmış ve Helenik uygarlığı başlatmıştır. Daha sonraki dönemlerde orduda filler de kullanılmıştır.
Commons'ta dosyalar | |
Vikisöz'de alıntılar |