Bugün Osmanlı İmparatorluğu'nda eşcinsellik toplumda büyük önem taşıyan bir konudur. Ortaya çıktığı günden bu yana her yaştan ve ilgi alanından insanın ilgisini çekmiştir. İster popüler kültüre olan etkisi, ister bilim alanındaki etkisi, ister günlük yaşamdaki önemi nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu'nda eşcinsellik gözden kaçmayan bir konu haline geldi. Yıllar geçtikçe etrafımızdaki dünyayı anlama şeklimizi değiştiren tartışmalara, araştırmalara ve ilerlemelere yol açtı. Bu makalede Osmanlı İmparatorluğu'nda eşcinsellik ile ilgili farklı yönleri, zaman içindeki gelişimini, bugünkü önemini ve gelecekteki olası etkisini inceleyeceğiz.
![]() | Bu maddede birçok sorun bulunmaktadır. Lütfen sayfayı geliştirin veya bu sorunlar konusunda tartışma sayfasında bir yorum yapın.
|
Osmanlı İmparatorluğu'nda eşcinsellik veya dönem şartlarında diğer anlamıyla Osmanlı İmparatorluğu'nda oğlancılık,[1] Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşamış eşcinsellerin yaşam biçimidir. Osmanlı'da cinsel yönelim ve ilginin erkek erkeğe ilişki ya da erkek erkeğe sekstir. Eski adlandırmada (lûtîlik), pasif gey erkekler (lûtî) olarak tanımlanmış, yine bireyler arasındaki ilişkiden gulâmperestlik[2] olarak bahsedilmiştir.[3] Yine Osmanlı İmparatorluğu'nda seks işçisi erkeklere "hîz oğlanı" denir ve "hîz"ler devlet tarafından kayıt altına alınırlardı. Hayatını bu işten kazanan erkekler "defter-i hîzán" adlı kütüğe yazılırlardı.[4]
Osmanlı'da oğlancılığın Orhan Gazi döneminde başladığı sanılmaktadır.[5] Osmanlılara esir düşen Bizans İmparatorluğu'nun Selanik Başpiskoposu Gregory Palamas Osmanlı'da eşcinsel ilişkinin çok yaygın olduğunu, özellikle Hristiyan esirlere yönelik tacizlerin çok olduğunu söylemiştir.[6]
Osmanlı sadrazamlarından Sinan Paşa'nın oğlu ve Osmanlı ordusuna başkomutanlık ve vezirlik[7] yapmış olan Mehmet Paşa'dan kadınsı davranışlar sergilediği için Muhannes Mehmet Paşa şeklinde bahsedilmektedir.[8]
Nev'îzâde Atâyî'nin yazdığı Hamse-i Atâyî, eşcinselliği konu olarak ele alan erken Osmanlı eserlerindendir. Hamse'nin barındırdığı birçok minyatür, hemcins cinsel ilişkilerini açık şekilde betimlemektedir.[9]
Osmanlı'da kadınlardan hoşlanmadığını devamlı tekrarlamış,[10] eserlerinde hep konusunu işlemiş eşcinsel şairlerden biri Enderûnlu Fâzıl olmuştur.[11] Eşcinsel temalı "Güzel Oğlanlar Kitabı" (Hûbannâme)[12] ve köçeklerin hikâyelerini anlatan Çengi-nâme vardır. "Hançerli Hanım Hikâye-i Garibesi" de iki eşcinsel erkek arasındaki aşkı anlatan Osmanlı dönemli bir hikâyedir.[13]
Osmanlı Devleti'nde Tanzimat öncesinde yürürlüğe girmiş olan şu kanunlar, o dönemlerde livata (erkekler arasındaki eşcinsel ilişkinin) yaygınlık kazanması dolayısıyla, eşcinsellliğe yönelik cezaları içermekteydi: Dulkadir Vilayetinde (Maraş ve dolayları) uygulanmakta olan Alaüddevle Bey Kannunamesi, Bozok Türkmen bölgesinde (Yozgat)) uygulanmakta olan Bozok Kanunlarının 15. maddesi, I. Selim Kanunnamesinin 6. maddesi, Kanuni Kanunnamesinin 27., 32.-35. maddeleri.
Tanzimat Devri'nde yürürlüğe konan ve önceki ilgili hukuki kaideleri hükümsüz kılan, Osmanlı tebaasının tümünün uymakla yükümlü olduğu 1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu'nda ise livata ile ilgili bir düzenleme bulunmaz.[14] Tanzimat reformları arasında sayılan Kanunname, 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu'nu esas almaktadır ve Fransa'da, belirli bir cinsel eylemi suç olarak addeden yasalar 1791'den itibaren yürürlükten kaldırılmıştır.[15] Ceza Kanunname-i Hümayunu'nda livata ile ilgili düzenleme olmamasına dayanarak livatanın bu tarihte suç olmaktan çıkarıldığını kabul edenler[14] olduğu gibi; bunu kabul etmeyenler de vardır. Bazı araştırmacılar, İslam ceza hukukunda suçlara verilen cezaların had, tâ'zir, kısas ve diyet cezaları olarak dört ayrı başlıkta değerlendirildiğini,[16] ve 1858 tarihli Kanunname'nin birinci maddesinde tâ'zir suçlarını düzenlendiğine[17] dikkat çekerek; livatanın, İslam Hukuku'nda zina suçuna kıyas edilerek had suçları bağlamında ele alındığını ve bu nedenle pek çok kanunnamede ayrıca hükme bağlanmasına ihtiyaç duyulmadığı görüşünü ifade etmişlerdir.[kaynak belirtilmeli]